Yemek odasındaki geniş camlara vuran damlaların tıkırtısı ve şiddetli olduğunu sesinden bile belli eden yağmur.
İlkbahar geliyor, diye düşündü Baekhyun önündeki yemeği didiklerken.
Salonda hakim olan ciddi ve kasvetli havadan kaçmanın tek yolu tabağındaki Çin'e özgü yiyecekleri çubuğuyla bir oraya bir buraya atmaktı.
Fakat üzerine yöneltilmiş bakışları fark etmişti bir kere, bu yüzden gözlerini Meclis Sözcüsü olduğunu bildiği adama doğrulttu.
"Kralım," diyerek söze başladı süslü yakalı bir kıyafet giymiş orta yaşlardaki adam.
"Meclisimizin ülkemiz için ne kadar büyük önem taşıdığını biliyorsunuz. Ve siz Kralımız olarak mecliste bir söz sahibi olmalısınız. Taht Töreni yapılalı çok fazla olmadı, bu yüzden kurula katılmanız için biraz zaman geçmesi gerektiğini düşündük fakat-"
"Artık mecliste sen de bulunacaksın, Byun. Daha fazla beklemenin bir anlamı yok. Yasalar neyse odur."
Elindeki şarap bardağını sertçe masaya bırakarak cümlelerini sıralamıştı Yifan.
"Bundan büyük bir onur duyacağım, Wu." dedi tam karşısındaki adama.
İlk defa sesinin bu kadar yüksek ve net çıkmasıyla tüm üyeler şaşkınlıkla ona bakıyorken, gülümseyerek odadan çıktı.
Sonunda buraya gelme amacını gerçekleştirmesini sağlayacak adımlardan birini atmıştı. Aslında kendi başarısı değildi bu; adeta fırsat ayağına gelmişti.
Meclisin bir diğer baş yöneticisi olarak Yifan kadar sözü geçecekti diğerlerinin üzerinde, ya da şimdilik öyle umuyordu.
"Majesteleri."
Özgüvenli olduğunu düşündüğü bir duruşla sarayın labirente benzeyen koridorlarının birinde önüne fırlayan adamla korkarak geriye çekilmiş, aynı zamanda içten içe gülümsemesine engel olamamıştı.
"Komutan Park. Yemeğinizi çok çabuk bitirmişsiniz."
Komutanın sadece birkaç dakika önce yemek odasında, hemen çaprazındaki yerde oturduğuna emindi.
"Sizin çıktığınızı görünce peşinizden geldim, bir teklifle."
Karşısında durmuş, ellerini birbirine kenetleyerek yüzündeki gerginliği saklayamayan adama hafifçe gülümsedi.
"Sizi dinliyorum, Komutan."
"Bu teklifi yapmak haddime değil belki fakat, atla yapacağım gezintide bana eşlik eder misiniz, Majesteleri?"
Şüphesiz bu Baekhyun'un hayatı boyunca aldığı en iyi teklifti.
Sözlerini bitirdikten sonra derin bir nefes alan adamın önünden yürümeye başladı.
"At çiftliği ne taraftaydı?"
×××××××××
At binmek için özel olarak tasarlanan dar ve üzerine yapışan kıyafetinin ıslanmasını umursamadan kendini tamamen yağmurun altına bırakmış bedene döndü siyah gözler.
Kumral saçların arasına ve gökyüzü mavisi gözleri çevreleyen kirpiklere konan suları izledi bir süre, ve düşündü.
Küçük bir su damlası olmak nasıl olurdu?
Çok şey istemişti Park Chanyeol. Küçükken istediği kadar oyun oynayabilmeyi, ailesinin onu hiç bırakmamasını, büyük bir savaşçı olmayı...
Fakat artık o kadar kırıklık görmüştü ki ruhu, dilek dilerken son derece cimri davranıyordu.
Eğer ona istediği gibi dokunamıyorsa en azından bir su damlası olur, o güzel kumral saçların arasına karışıp yok olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renaissance • Chanbaek
FanficKore Prensi I. Baekhyun, bir anlaşma sonucu Çin Kralı ile evlendirildi. Fakat asıl sorun kurtarması gereken ülkesi ve deli olan kral değil, Komutan Chanyeol'e karşı olan duygularıydı. #17 in Exo #7 in Chanbaek #1 in Chanbaek #1 in Kaisoo (2019 Ocak)