Duygularını kayıp etmek diye bir şey var ve acımasız olan hayatla savaş aslında tam olarak oradan başlar. Nasıl mı? Sebep şu dur ki, bir şeylerin yolunda gitmediğini biliyorsun. Her zaman olduğu gibi iki seçenek ve ya daha fazlası vardır elbet, mühim olan ikisinden bahs etmek isterim. İlki ya yerinde kalacaksın ve bütün umutları hiçe sıfırlayarak olduğun yerde hayatını hissizce yaşayacaksın ya da tüm olanlara sine gererek hayatının tozlu sayfalarını kurcalayarak nerede yanlış yaptığını bulup tecrübe edinerek yanlışlarını ve ya sana yapılan yanlışları düzeltmek uğuruna caba sarf ediceksin.
Bundan önceki bölümde şair şiire ne yapmışdı biliyormusunuz? Yakmıştı.
Yanlış falan yaptığı için değil. Tecrübelerini artık kağıt üzerinde değilde zaman makinesi olan hatıra deposunda tamlığı ile saklaya bilmek için. Acemi diye biliriz şaire. Yazdıklarından dolayı değilde, yazdıklarına değer verilmediği halde yazmaya devam etdiği için.
Şiir öldü çünki artık romantizmi kağıt üzerinde değilde, dolu dolu hayatın kendisinde ve kendine eş değer olan yapboz parçacıkları bir birine uyuşan birisi ile yaşamak gerekir.
Ha birde şiire heykel koymak lazım...
Nede olsa tüm değerli kişilere öldüktek sonra heykel dikilir..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı gibi sev
Non-FictionBazen severiz ama Tanrı hep sevdi. Bazen küseriz, ama Tanrı asla. Bazen üzülürüz, hah işte peki o zaman?!