Bir şair varmış zamanında, bir de güzel bir kız. Şair bu kızdan başkasına şiir yazmaz mış. Kaleminin gücü ile sadece ve sadece bu kızı tasvir edermiş. Bazen keder den yazar mış, bazen hasret den. Sonra bir gün bir hayalini şiire sığdırmış ve geleceğe umutla bakan bir şiir yaz mış. Onunla kurduğu gelecek hayelleri ellerini titretmiş, kalemi ağlatmış, ama kağıtı sevindirmiş, çünki ilk defa, bizim pesimist ruhlu şairimiz, gına gelmiş hasret den değil de kavuşmaktan, aile olmaktan yazmış. Bir "ama" var, hep fikirleri inkar eder, şair de yazdığı bu şiiri güzel kıza gönder memiş. Sürpriz olsun demiş, evlenince okurum. Böyle, böyle derim, sana kavuştum ya bu şiir artık seninle marşımız olsun derim der, kendi kendine. Peki sonra?
Gel zaman, git zaman. Şair olmuş lamekan. Neden mi? Çünki ortalıkta kız yok, gitmiş terk etmiş. Tam belli değil şairin durumu.
Şair sigaraya başlamış. En kalitesi düşük ola nından içmiş.
İşte böyle böyle, unutmak lazım olduğunu anlamış. (Aslında nafile, hiç beceremez o şair)
Bir gün yine rafları kurcalarken eline o güzel kız için yazdığı şiirler toplusu olan el yazmalar bulunduğu defteri bulmuş. Tabi o şiiri de okumuş. O sayfayı ihtiyatla koparmış. Bir daha okumuş bir daha ve bir daha. Sonra bir sigara daha yakmış ve o gün bir şair şiir cihanına veda ederek yazarlığa başlamış.
Ne yapmış? Umut için yaşadıklarını daha anlaşılır şekilde kalema almış.
Hisslerini taşa döndermemiş yanlış anlamayın. Sadece yolunu başka sokaklara salmış.
Peki şiire ne oldu?...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı gibi sev
SaggisticaBazen severiz ama Tanrı hep sevdi. Bazen küseriz, ama Tanrı asla. Bazen üzülürüz, hah işte peki o zaman?!