eighth day

707 112 86
                                    

bear'ın doğum günüymüş bugün :0

"Ajan L, biz hazırız." derken Bear'ı tamamen bana yapıştıran bu mükemmel aleti icat eden kişiye şükranlarımı yolluyordum. Buna ana kucağı, kanguru deniyordu ama maalesef güzel oğlum yeterli parası ve vakti olmasına rağmen ona bakmak istemeyecek kadar kötü bir anneye sahipti. Durduk yere Cheryl'e sinirlenme seanslarımdan birine giriyordum ki kulaklığımdan yükselen çığlık buna engel oldu.

"Hanginizdi o? Fiona, iyi misin?"

Gazeteyi biraz daha kaldırıp Bear'ın önünü kapattıktan sonra birbirine girmiş sesleri dinledim. "Benim sesim o kadar kalın değil, Niall."

Fiona'nin trip attığını belli eden sesini duyduğumda Niall adına üzülmeye başlamıştım ki onlara söylediklerime uymadıklarını fark edip sinirlendim.

"İsim vermesenize salaklar!"

"Pardon, Liam. Unutmuşuz." diyen Niall yüzünden neredeyse kafamı masaya gömecektim.

"Çığlık bendendi. Gözüme yaprak girdi." Harry'nin söylediği şey üzerine Niall kahkaha atarken gözlerimi devirdim.

"Bizim neden saklanmamız gerekiyor? Çünkü bilirsiniz, Harry 1.80 ve ağacın altına sığamıyoruz." Destiny hâlinden mutsuz bir şekilde konuşunca geldiğinden beri huzursuz olup birileriyle laf dalaşına girmek için yer arayan Louis, "Acaba sevgilin onu görünce çıldıran hayranlara sahip bir oyuncu olduğundan olabilir mi?" diyerek Destiny ile olan her zamanki tartışmalarından birini başlatmıştı. Grupta Fiona ile benim dostluğumdan sonra en çok Destiny ve Louis'ninki ön plandaydı. Fiona ile ilk tanıştığımız an benimki gibi olan sakin, olgun yapısı ve mantıklı düşünmekle saçma sapan şeyler yaparak eğlenmeyi aynı anda yürütebilmesinden iyi dostlar olacağımızı anlamıştım. Ve hastalığını öğrendiğimde Niall'dan sonra en çok üzülen bendim. Bazen durup dururken, kahkaha attığımız bir anın ortasında aylar sonra aramızda olmayacağını düşünüp içten içe kendimi parçalıyor ve diğerlerinin de neşesi kaçmasın diye belli etmemek için çaba sarf ediyordum.

"Bok ye, Louis!" diye çığıran Destiny'i duyunca ve Bear sıkıldığı için ismine yakışır sesler çıkarmaya başlayınca düşüncelerim dağıldı. Bear'a arabalarından birini uzattım ve o benim boynumu kendi için yol yaparken "Bir süreliğine ses çıkarma, az sonra Waliyha gelecek." deyip başına bir öpücük kondurdum.

"Ajan L, ses ver." diyerek planımızın baş kahramanı Logan'a ulaşmaya çalıştım. Burada olmamızın nedeni Waliyha ile ilk randevuda onu eken çocuğun ikinci ama teknik açıdan ilk randevusunu bozmaktı. Aslında bu konuda pişmanlık duyuyordum ama bu fikir Beth tarafından önüme konulduğunda ve çocuğun bizim üniversitede Logan ile aynı bölümde, mimarlıkta okumuş ve her türlü şerefsizliği yapmış Cody olduğunu öğrendiğimde kabul etmiştim. Hem, bize de eğlence olurdu. Beth, Louis, Harry ve Destiny birlikte Cody'i buradan uzak tutarken; ben, Niall ve Fiona, Waliyha'dan sorumluyduk.

Logan'ın bana yanıtı "İki yıl önce de bu çocuktan yakışıklıydım, şimdi de daha yakışıklıyım." diye homurdanma olmuştu.

"Çocuk geldi mi? Neden söylemiyorsun Logan? Beth, koş!" Destiny'nin ince sesi kulaklarımı delince "İsim vermeyin!" diye neredeyse bağırdım. Kafedeki yüzler bana dönerken hafifçe gülümseyerek özür dilercesine başımı salladım.

"Neden uğraşıyoruz anlamıyorum. Bakmam gereken davalar benim ama ben burada sizlerle randevu bozmaca oynuyorum. Üstelik kız arkadaşımı çocuğun önüne atıyoruz resmen! Tansiyonum çıktı."

Louis sinirle homurdandığında gözlerimi devirdim. Aramızda en büyük o olmasına rağmen bir bebekten farksızdı. Hatta, Bear ondan daha akıllıydı. "Beth gittiyse sıra senindir demek, planı bozma." diyerek karşılık verip daha çok homurdanmasını sağladım. Beth ve Destiny gidip Cody'e sadece basit bir şekilde yol soracaklardı ancak iki güzel kız gören Cody'nin rahat durmayacağını adımız gibi biliyorduk, o arada da devreye Louis girecekti. Harry de sevgilisini kendine doğru çekerken ortamı sakinleştirmeye çalışan masum çocuk rolünde olacaktı.

My Therapy // Ziam MayneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin