nineth day

724 107 159
                                    

"Ba-pa."

Gözlerimi açmadan yatakta öbür tarafa dönerken "Bear... Bir kere de erken uyanma." diye mırıldandım. Aşırı yorgundum, yataktan kalkıp işe gitmeyi bırakalım gözümü açacak hâlim bile yoktu. Ayrıca dün aptal gibi çocuklarla geç saatlere kadar oyun oynamış, Harry New York'a giden Destiny'i her özlediğinde ağlıyor diye onu iyi hissettirmeye çalışmıştık. İki saat önce Niall'ın koltuğumda sızmasıyla birlikte de uyuma kararı almıştık. Oysa bugün hepimizin gitmesi gereken işleri vardı. Louis Rory'nin babasına çarpan kişi bulunduğu için o davayla ilgilenecek, Harry muhtemelen yeni film tekliflerini değerlendirecek, Niall konserlerini hiç kaçırmayan öğrencilerine müzik öğretmeye devam edecek ve benle Logan da şirkete gidecektik.

Bütün bunları düşünmek beni yorduğu için tam yeniden uykuya dalıyordum ki, odada ikinci kez "Ba- pa." kelimesi yankılanınca beynime giden tıkalı yollar açıldı ve oğlumun ilk kelimesini söylediğini fark ettim. Gözlerimi açıp hızla yataktan kalktığımda başım dönmüştü ama umursamadan Bear'ın beşiğine doğru adımladım.

"Ne dedin sen?" diye gülümseyerek sordum hâlâ delicesine uykum olduğu için kapanmak isteyen gözlerime engel olmaya çalışırken. Bear ise ayağa kalkmış olduğu beşiğinden bana bakarak bildiği tek kelimeyi tekrarlamıştı. "Ba-pa."

"Tanrım!" diye neşeyle bağırıp oğlumu kucağıma alırken gözlerimin dolduğunun farkında değildim.

"Ne dediğini duydun mu? Baba dedi!" diyerek büyük bir sevinçle yatağıma dönüp oranın boş olduğunu fark ettiğimde yüzümdeki gülümseme aniden donsa da Bear yanağını omzuma yaslayıp kollarını boynuma dolayınca hissettiğim burukluk geçmişti. Onu sımsıkı sarıp kendime bastırdım ve alnını öperken gözlerimi kapatıp oradan bir yaşın akmasına izin verdim.

Buna neden bu kadar duygulandığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ebeveynlerin tepkilerini hep abartılı bulurdum ancak şu an ne hissettiklerini anlayabiliyordum. Bu çocuk benim bir parçamdı ve sanki onun ağzından "Baba." kelimesini duyana kadar bunun tamamen farkında değildim. Evet, onun annesi değildim ve onu aylarca karnımda taşımamıştım ama bildiğim bir şey varsa onu ömrüm boyunca asla terk etmeyecektim. Bana verdiği bu mutluluğu asla karşılıksız bırakmayacak, ona annesinin yokluğunu asla hissettirmeyecektim.

"Sabahın beşinde neden bağırıyorsun ya?" diyen Logan gözleri yarı kapalı bana doğru yürürken Bear küçük elleriyle göz yaşlarımı siliyordu. Bunun üzerine küçük omzuna dudaklarımı bastırmıştım.

"Liam, ağlıyor musun sen?" Niall Logan'ın arkasından kafasını uzatarak bunu sorduğunda hepsinin uyandığını anlamıştım. Çok fazla ses çıkarmış olmalıydım.

"Ne olmuş? Destiny mi gelmiş? Nerede?" diye oradan oraya koşuşan Harry ise hâlâ uyku sersemiydi. Louis de kapıdan girip yana doğru gözleri kapalı bir şekilde devrilen Logan'ı tutarken "Ne oldu?" diye sormuştu. Tam cevap vermek için ağzımı aralıyordum ki Bear tekrar "Ba-pa." diyerek benim yerime yanıt vermişti.

"Bir saniye Bear, şu an babanla konuşuyoruz." diyen Louis Logan'ın ağırlığı altında ezilmemek için çabalarken olayın farkına varamamıştı. Niall ise gözlerini büyüterek "Ben sana önce Niall diyeceksin demedim mi?" diye çığırmış, Bear'a dil çıkarıp salona geri dönmüştü.

Louis zar zor aldığı nefesleri arasından "O konuşabiliyor muydu ya?" demişti ki daha fazla dayanamadı ve ikisi de aynı anda yere düştü. Bear birisi her düştüğünde gülen bir bebek olduğu için ortalığı onun kahkahaları sarmıştı. Onunla birlikte ikisine gülerken hayatımda ihtiyacım olan her şeye sahip olduğumu düşündüm.

Mutluluk kaynağı bir bebek, her anımda yanımda olan dört arkadaş ve artısıyla eksisiyle bana yaşadığımı, kalp atışlarımı hissettiren bir adam. Hayat benim için daha güzel olamazdı.

My Therapy // Ziam MayneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin