eleventh day

621 91 188
                                    

Geç geldiği için üzgünüm...

Yorgun bakışlarımı terapi odasında gezdirirken kimsenin benden bir farkı olmadığını gördüm. Herkes yaşamaktan bıkmış görünüyordu, "Bitse de gitsek." ifadesi hepimizin yüzünde yer edinmişti adeta. Üstelik yaş ortalamamız 30 bile değildi. Matt içeri girip sessizliğimizi fark edince kaşlarını kaldırmıştı. Sonuçta her hafta bizi susturup toparlamak için en az beş dakika harcardı.

"Bugün hepinizin yüzünde sıkıntılı bir ifade var. Bu yüzden herkes geçtiğimiz hafta ne yaşadıysa anlatsın bakalım. Senden başlıyoruz April." diyerek aniden konuya dalmasıyla ve asla aksatmadığı tanıtma olayını geçmesıyle şaşkınca bakakalmıştık. April bir süre sessiz kalsa da en sonunda oflayarak anlatmaya başlatmıştı.

April

Evan mesajlarıma cevap vermeyince oflayarak onu beklemeyi bırakıp okulun kapısından girdim. İki gündür hiçbir şekilde konuşmuyorduk, aramız mı bozuktu anlamıyordum. Şu zamana kadar edindiğim tek iyi arkadaştı, o da eşcinsel olduğu için birbirimizi anlayabiliyorduk en azından.

Yürüdükçe tüm gözlerin bende olduğunu fark etmiştim, bu en son olduğundan o okuldan ayrılmak zorunda kalmıştım. Gözlerim korkudan dolarken dolabıma doğru ilerledim ve çevremdeki fısıltıları duymamaya çalıştım. Daha önceki okullarımda ne tür bir zorbalık yapacaklarsa dolabımı onlara yardımcı olarak kullanmışlardı. Yutkunarak dolabımı açarken kendi kendime her ne göreceksem altından kalkacağıma dair kendime söz verdim.

Dolabımı açtığımda iç kapağa yapıştırılmış bir sürü berbat resim gördüm. Kitaplarımın yerinde de bir ton kadın dergisi. Midemi bulandıran bir maket.

"Yoksa beğenmedin mi April? Gününü şenlendireceğini düşündüğümüz resimlerdi oysa ki." kahkahalar yankılanırken midem ağzıma yükselmişti. Yine de güçlü durmaya çalışarak dolabımı kapattım ve kahkahaların arasından dik yürüyerek geçtim.

Ta ki gülenlerin arasnda Evan'ı da görene kadar.

Okula o yaymıştı. Eşcinsel olduğunu, insanların zorbalıklarından birlikte kaçabileceğimizi söyleyerek benimle yakın arkadaş olan çocuk beni insanların zorbalıklarına itmişti. Midemin bulantısı daha fazla artınca çıkış kapısına adımlarımı hızlandırdım ve okul kapısından çıkar çıkmaz ağlayarak koşmaya başladım. Bu ne zaman son bulacaktı? Ne zaman insanlara tam anlamıyla güvenebilecektim? Ne zaman insanlar kendilerinden farklı olanlara kötü davranmayı bırakacaktı?

Artık dayanamıyordum. Artık dayanma isteğim de kalmamıştı zaten. Öylece koşarken aslında nereye gittiğimin farkındaydım. Bir kez denemiştim, olmamıştı ancak bu sefer olacaktı. Bu sefer kurtulacaktım.

Ne kadar çok koştuğumu bilmiyordum, tek hissettiğim şey koştukça, oraya yaklaştıkça özgürleştiğimdi. Bu zamana kadar bana yapılmış tüm zorbalıklar ben koştukça zihnimden uçup gidiyordu sanki. Ter içinde uçuruma vardığımda kendimi yere atıp bir süre soluklandım. Kalp atışlarım tüm bedenimdeydi, nefeslerim hızlıydı, yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum. Nefesimi düzene sokmaya çalışırken karşımdaki manzaraya baktım. Kurtulmak imkansızdı. Belki de orada daha güzel bir hayat vardı, kim bilir? Tek bildiğim artık bu dünyadan sıkıldığımdı.

Ayağa kalkmaya ve sonsuzluğa gitmeye hazırlanıyordum ki "April!" diye çığlık atarcasına yanıma gelen annemi duydum. Anında yerimden kalkarak uçurumun dibine kadar koşup "Dur!" diye bağırdığımda endişeyle olduğu yerde durmuştu.

"Birden biri arayıp 'April okuldan hızla çıktı' deyip buraya geleceğini söyledi. Neden? Ne oldu, neden ağlıyorsun?"

Sorularını sıralarken aklıma dediği ilk cümle takılmıştı. Buraya geleceğimi bilen tek kişi yine Evan olurdu. Pişman olmuş olmalıydı ama bu hiçbir şeyi değiştirmezdi.

My Therapy // Ziam MayneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin