1

16.2K 346 59
                                    

Düzenlendi.

"Atıldım."

Gözleri büyüdü tabi hemen. "Ne yaptın ne yaptın? "

Aynı sakinlikle mırıldandım. "Atıldım. Okuldan yani. "

"Ne bok yiyeceğiz şimdi. Sen salak mısın ya? İki dakika boş bırakmaya gelmiyor seni. " Diye tam anlamıyla çığlık attı.

"Sen burada sevgilinle kal, ben başımın çaresine bakarım. " Dedim. Elimdeki kulaklığı telefona takıp kulağıma geçirdim kulaklıkları. Bu benim dilimde 'seni takmıyorum kapa çeneni' demek gibi bir şeydi. Kapamadı fakat çenesini. Hala bir şeyler diyordu ve ben bunları duymamak için müziği son ses açmış uzun koridorda ilerlemeye başlamıştım bile. Arkamdan geldi ve kolumu tuttu. Sert tutuşundan bir çırpıda kurtulup gözlerinin derinliklerine baktım. Kehribar gözlü, bir kere görenin adından söz ettiği biriydi.

"Ilgaz parayı yolluyor başka bir koleje geçerim ve sen burada kal." Dedim ve tekrar yürümeye başladım. Arkamdan dediklerini pek umursadığım söylenemezdi. Okuldan çıkıp bahçedeki banka oturdum. Büyük, kocaman, korkunç ve hataların şehri karşımdaydı. İstanbul...Saçımı okşayan bu rüzgar babam ve annemi de tanıştırmamış mıydı? Evet onların aşkının bekçisiydi bu karayel. Bilmiyorum nasıl tanıştıklarını tam olarak. Yalnızca o mektuplar. Babamın kıymetli mektupları. Yanlışlıkla bulduğum ve hayatımı az çok tanımamı sağlayan mektuplar.

***

Güzel Sevgilim:

Nasıl tanıştığımızı anımsıyor musun? Benim aklımdan bir an olsun çıkmıyor. Ay ışığı altında, saçlarını okşayan rüzgara kucak açmıştın. Kollarını iki yanına açmış o uzun tepenin ucunda tüm dünyaya meydan okuyordun. Gözlerini yummuştun. Seni gördüğüm ilk anda vurulduğum kokun buram buram kokuyordu havada. Sandal ağacı... Tıpkı böyle kokuyordun, sandal ağacı gibi... Görmesem de gözlerini, duymasam da sesini yalnızca kokuna aşık oldum. Tabi rüzgarla hafif yağan yağmur artınca gözlerini açmak durumunda kalmış, ıslanan sarı saçlarını geriye doğru ellerinle düzeltmiştin. O sırada beni gördün. Yüzünde korku vardı. Benim yüzümdeki hayran ifadeden korktuğunu anladığım anda güvenle gülümseyip şemsiyemi indirip kaldırdım. Mesajı almıştın. Koşarak yanıma geldin ve heyecanla konuştun. "Çok naziksiniz, sırılsıklam olana kadar şemsiye bulamayacaktım." Güldüğünde yanağının kenarında oluşan gamzene aşık oldum o anda. Yeşil gözlerinin süsü olan uzun kirpiklerin ardından baktın bana uzun süre. Bakıştık. Yağmur yağıp da hava düzelince aynı sevecenlikle teşekkür edip gittin. Uzunca süre görmedim seni. Fakat şimdi her sabah yanımda görüyorum. Teşekkürler sevgilim.

***

Evet ben böyle bir aşkın meyvesiyim. Yeşil gözlerimle, buğday sarısı saçlarımla, minik burnum ve dolgun dudaklarımla en önemlisi de yanağımın kenarındaki gamzemle o aşkın meyvesiyim. O gün, ilk tanıştıkları gün yüzlerini aydınlatan ay ismim. Ayça... Tıpkı onların aşkının yeşerttiğim gibi öldüren de benim. Benim doğumum sırasında ölmüş annem. Kan kaybından diyorlar. Kansızmış. Benim gibi...

Düşüncelerimi Cemre böldü.

"Hallettiğimizi sanmıştım." Dedim, sesim ister istemez düşünceli olduğumu açık etmiş olacak ki Cemre uzunca iç çekip başını iki yana salladı.

"Ne olacak kızım senin bu halin? " Dedi. Omuz silktim. Yanıma oturdu. "Baban duyarsa." Diye eklediğinde ikimiz de bu olanları onun çok umursamadığını biliyorduk, bu yüzden ne ben cevap vermeye tenezzül ettim ne de o cevap bekledi. Suratının asıldığını fark ettiğimde zorla gülümseyip düşüncelerimden az da olsa sıyrıldım ve ona döndüm:

Yeni Okulum (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin