Resimdeki, Arel.
Dün ablamlar gittikten sonra tüm günü çocuklarla geçirip onlarla oyun oynamıştım. İkisi de yorulup kendilerini uykuya teslim ettiklerinde, odama geçip bugün ki toplantı için hazırlık yapmıştım. Ablamla konuşurken doktorun ismini merak etmemiştim fakat o isim konusu bende ne etki edebilir diye de düşünmeden edememiştim. Çalışmalarım gece geç saatte bittiği için de ablamı arayıp doktorun ismini öğrenememiştim. Sabahın erken saatlerinde ofise gelip öğlene kadar üç tane zorlu bir toplantı geçirdim ve hepsinde de olumlu sonuçlarla karşılaştım. Şimdi ise ofisimin penceresinden karşımdaki muazzam maviliği izliyordum.
Ben küçükken evimiz sahile çok yakındı. Hani 'bir adım ötede' diye bir tabir vardır ya bu tabir tamda bize uyuyordu. En yakın arkadaşım o sonsuz mavilik oldu diyebilirdim. Her anımda kendimi sahile atardım. Tabi ki yalnız olmuyordum. Mutluyken de mutsuzken de evden her çıktığımda kendimi orada, onunla beraber bulurdum. Bir anda gözümün önüne yıllar öncesinden sahneler gelmeye başladı. Çocukluğumun en büyük paylarından biri olan kişiyle beraber kendimi şuan tam karşımdaki sahilde görüyordum. İki küçük çocuk sahilde topla oynuyordu. Altın rengine sahip saçlarını savura savura koşan küçük kız erkeğin elindeki topu alamayınca sinirlenip denize doğru koşmaya başladı. Çocuk ise kızın sinir olduğunu anlayıp arkasından ona sarılarak denize atlıyordu. Gözümü kapayıp açtığımda ise bu sefer karşımda denizden çıkan, biraz daha büyümüş halleri geldi. Yaşları ya on dört ya da on altı ya var ya yoktu. Kız elini tuttuğu çocuğun gözlerinin içine aşkla bakıyordu. Çocuk da karşısındaki kızın güneşte parlayan yeşil gözlerinin içine derin derin bakıyordu ki bu zaten birbirlerinin son elini tutuşları, birbirlerine son bakışlarıydı.
O günden beri onu bir daha hiç görmemiştim. Neredeydi acaba şuan? Belki de evlenmişti, belki çocuğu bile vardı. Onsuz geçen her yılı, onlarca mevsimi içimde derin bir merak duygusunu bastırarak geçirmiştim. Acaba o da beni merak etmiş miydi hiç? Burukça gülümsedim. Her aklıma geldiğinde kendimi avutmaktan sıkılmıştım. Merak edecek olsa gider miydi? Aklımı böyle şeylerle karıştırmak istemiyordum. Ben o denizden çıktığım gün çocuğu o denizin derin sularına hapsetmiştim. Bir daha hiç gün yüzüne çıkarmamak şartıyla.. Bu yıllardır böyleydi, bundan sonrada böyle olacaktı.
Kolumda hissettiğim elle sıçrayarak kendime geldim. Karşımdaki görüntü bir anda kaybolurken sekreterim Aylin korktuğumu sanarak masamdaki suyu bana verdi. Elindeki bardağı elime alıp koca bir yudum aldım.
"Levin hanım iyi misiniz? Korkutmak değildi niyetim sadece dokundum. Çok seslendim duymadınız. Çok özür dilerim."
Karşımdaki benden bir iki yaş küçük kadına baktım. Aylin beş yıldır bizimle birlikte çalışıyordu. İlk iş tecrübesini yaptığı yer burasıydı. Üniversite bittikten sonra ailesinin yanına dönmek zorunda kaldığı için ne yazık ki büyük şehir avantajını kullanamamıştı. Bodrum küçük bir yer olduğu içinde iş imkanları bazı alanlarda fazlasıyla sınırlıydı. Ailesi Sinan'ın ailesiyle çok yakın olduğu için ve Aylin'in eğitim hayatının çok başarılı olduğunu bildikleri için her iki tarafta bu şansı kaçırmak istememişlerdi. Ve o gün bugündür Aylin bizimle beraber çalışıyordu.
"Hayır Aylin'cim korkutmadın, ben sadece dalmışım. Boşluğuma denk geldi."
Yüzündeki rahatlamayla beraber derin bir nefes verdi. "Oh çok şükür."
"Sen ne diyecektin?"
"Bugün öğleden sonra Macit beyle bir toplantımız vardı fakat kızı erken doğum yaptığı için arayıp iptal etmek zorunda kaldığını söyledi. Ve size özürlerini iletti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybettiğim Yıllar
Teen FictionYaşadığı tüm acı günleri unutmayan aynı zamanda mutlu görünmeye çalışan genç bir KADIN. Birgün hayatını değiştirecek o haberi alacağı ve hayatının o andan itibaren artık eskisi gibi olmayacağı bir güne gözlerini açar. Levin kaybettiği onca yılı ç...