Odamda beklerken Jimin'in 'kapıdayım ' mesajını görmüştüm, heyecanla kapıya çıkıp ona gülümserken o da bana gülümsemişti. Her zamanki gibi mükemmel görünüyordu..
Arabada ısrarla nereye gideceğimizi sorduğum halde sürpriz deyip durdu, bir anda alnına ne oldu diye sorunca arabanın içine dolan kokusuyla sarhoş olurken bu sorunun gelmesi beni affallatmıştı. Ona senin yüzünden oldu diyecek değildim çünkü 1 saate yanındayım mesajını gördüğüm zaman aniden yataktan kalkmamla kafamı komodine vurmuştum, "Ufak bir kaza canım önemli değil."dedim. Sanırım nereye gittiğimizi anlamıştım, lunaparka... Onun çocuk ruhuyla ve etrafa saçtığı enerjisiyle daha da heyecanlanıyordum. Arabadan inerken pek kimse yoktu etrafta, akşam geç saatlerinde geldiğimiz için doğaldır diye düşündüm. Elimi tuttu ve "Hazır mısın?"dedi şeytani bir gülüşle.. "Her zaman.." dedim aynı gülüşle karşılık vererek. Çarpışan arabalarda birbirimize vurmaya çalışırken onun kahkahaları huzur veriyordu bana fakat Jimin vururken hiç acıması yoktu ,Allah ne verdiyse patır kütür vuruyordu bana. Bu kadar heyecanlanıp mutlu olacağını bilseydim ben teklif ederdim lunapark fikrini. ( çılgın Mochi Hande'yi çoşturuyor dsfjödshöf ) Bir an arabadan düşeceğim diye korkmuştum. "Neden bu kadar sakinsin?"dedi. "Huzurluyum." dedim, gözlerinin içi gülüyordu. Onu haketmek için ne yapmıştım ki ? Sonra beni atlıkarıncaya sürükledi, ellerini belime koyarak binmeme yardımcı olmuştu. Kendim de binebilirdim ama böylesi daha hoşuma gitmişti, o gerçekten çok kibardı. Elinin sıcaklığını tenimde hissetmiştim resmen. Bu bir rüya olmalıydı ve ben bu rüyadan uyanırım diye çok korkuyordum. Bir insanın bu kadar mükemmel olması haksızlık ve imkansızdı. Atlıkarıncadan da indikten sonra onun peşinde dolanırken mutluluğumun kat sayısını merak ediyordum. Parmaklarını parmaklarıma geçirerek yürürken dönme dolaba gelmişti sıra, geçip bir yere otururken alanın dar olması ikimize de hiç yardımcı olmuyordu ama harika bir fırsattı bunu da kabul ediyorum. Kolunu omzuma dolarken ben de başımı onun omuzuna gömmüş kokusunu içime çekiyordum ve gözlerimi kapatıp bu anın tadını çıkarmaya çalışıyordum. Dönme dolap maceramızda bittikten sonra son olarak hız trenine binmek istedi ve bindikte. Çok heycanlıydım açıkçası korkuyordum ama bunu forsumu bozmamak için Jimin'e çaktırmayacaktım tabiki..
"Heyecanlı mısın?
"Yani biraz.."
"Korkmazsın dimi?" th sen beni ne sandın Park Jimin tabiki de korkmam.."Jimiiiinnnn indir beniiii, jimin erken yaşta ölmek istemiyoruumm! "
Jimin kahkahalar atarken ben canımın peşindeydim kusma isteğimi bastırarak durumu toparlamaya çalıştım ama ne fayda lunaparkı çoktan inletmiştim bile, gitti bütün karizma diye düşündüm. Sonunda tren durduğunda bembeyaz bir yüzle yaşayan bir ölü gibi gözüktüğüme emindim. Jimin ise hala kahkahalar atıyordu. Ben de durumun komikliğine daha fazla dayanamayıp gülmeye başladım. Günümüz ne kadar aksiyonlu geçse de çok eğlenmiştim. Her şeyden önce Jimin yanımdaydı, onunla her dakikam harika geçiyordu. Jimin'e her fırsatta sarılıyor öpüyor ponçik yanaklarını sıkıyor kokusunu içime çekiyordum. İçim içime sığmıyordu, onu o kadar çok seviyordum ki bunun tarifi gerçekten yok. O şu ana kadar sadece hayallerimde olan biriydi ve ben onu bir gün inşallah görürüm diye ümit ederken sevgili olmuştuk inanılmaz bir duyguydu bu. Jimin'le ilgili uzun zaman düşünmüş onunla ilgili bir sürü hayaller kurmuştum ama bu kadarı da aklıma hiç gelmemişti. Şu an çığlık atmak istiyordum. Arabaya bindiğimizde rahatlamıştım. Jimin de arabayı sürmek yerine bana döndü ve kalbimi durduracak o sözleri söylemeye başladı.' Seni seviyorum ' Efendim ? ' Seni seviyorum. ' Bence ölmek için bundan daha iyi bir zaman olamazdı. Hayatımın aşkından ve daha da önemlisi Park Jimin'den bu sözleri duymuştum. Aşk sarhoşu olmuş bir şekilde 'Ben seni daha çok seviyorum, yıllardır sadece seni sevdim Park Jimin' dedim. Yüzünü yavaş yavaş yüzüme yaklaştırırken sıcak nefesi tüylerimi diken diken etmişti, kalbim kim bilir saniyede kaç kere atıyordu ? Acaba sesini duymuş muydu ? Kalp atışlarım kulağımı sağır ederken dudaklarımız arasında yalnızca 2 cm vardı. Namuslu kız rolü buraya kadar, dudaklarına yapışırken elimi yanaklarından saçlarına doğru gezdiriyordum. İpek gibiydi.. Bir eli belimde diğeri boynumda dolaşıyordu, bu kadarını tahmin etmemiştim. Bir ara dudaklarını ayırıp, ' Aklımı başımdan almak zorunda mısın ? ' deyip sarılmıştı. Ben de gülerek ' Aynısını ben de sana soracaktım Jimin.' deyip kaldığım yerden devam ettim. Bu hayatta tattığım hiçbir şey Jimin'in dudaklarından daha tatlı değildi. Aslında bu işi yatakta sonlandırabilirdim ama aklımda hiçte hoş olmayan anılarım canlandığı zaman geri çekildim. Hevesliysek de o kadar da değildi. Her zaman ağırdan alırdım, bu bende gelenek haline gelmişti. Asla kolay birisi olmamıştım ve bu Jimin bile olsa yine olmayacaktım. Elimi boynundan çekip dudaklarımı onunkilerden uzaklaştırırken Jimin benden gözlerini bir an olsun ayırmıyordu. Neden bilmiyorum ama huzursuz olmuştum bence buradan artık ayrılmamız iyi olacaktı. Bir sorun mu var güzelim demişti Jimin. '' Hayır, aslında.. Bilmiyorum ama gitsek iyi olacak '' dedim. Yüzündeki soru işaretlerinin cevabını ben de bilmiyordum. Acaba biri bizi görmüş müdür, bu ilişkiyi açıklamaya hazır mı ya da istiyor mu ? En ufak bir fikrim yoktu. Gerçi bunu düşünmek için erken sayılırdı birbirimizi tanıma aşamasındaydık. Bunu düşünmeyi bırakıp tüm dikkatimi Jimin'e vermeliydim. Sorun yok der gibi bakış attım, bir şeyler yiyip içmek için yola çıktık. Normal bir et restorantına girmiştik restorantta da karnımızı doyurduktan sonra kahve eşliğinde uzun süre konuştuk güldük, eğlenmiştik ve her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu günün de bir sonu vardı ve artık eve gitmem gerektiğini jimin'e söyleyip kalkmıştık. Jimin beni kapımın önüne kadar getirince son kez dudaklarımdan öpmüştü beni.
Otuz iki dişimi göstererek kapıdan içeri girer girmez Defne kolumdan tutup beni odasına götürmüştü. "Ne yaptığını sanıyorsun sen Hande ? Jimin'le öpüşmeler sarılmalar falan ? Benim gözüme mi sokuyorsunuz aşkınızı ?" "Herşeyi beklerdim ama gözümün de önünde yiyişeceğiniz aklıma hiç gelmemişti doğrusu." dedi. Defne bana bunları söylerken çok sinirlenmiş ve kırılmıştım ve şu an bana karşı çok ağır konuşuyordu. Her ne olursa olsun saygısızlığa gelemezdim ve bunu en iyi Defne biliyordu. Hem en yakın arkadaşımın bana böyle konuşmasından hem de sinirden ağlayacak duruma geldim ama her ne olursa olsun dik duracaktım.
"Jimin'in altına da yattın mı bari eve gelene kadar?" deyince gözlerim dönmüştü, kendimi tutamayıp ona tokat atmıştım. Kendimi daha fazla tutamayarak ağlamaya başladım. "Kendine gel benimle bu şekilde konuşamazsın. Neler yaşadığımı bilmiyormuş gibi konuşarak beni çileden çıkarma" diye bağırdım Defne'ye. Söylediği şeyler çok dokunmuştu bana çünkü bu konu benim için çok hassastı ve bildiği halde bana bunu söyleyerek çok daha fazla üzülmüştüm. Resmen bunu canımı yakmak için söylemişti ki bu Jimin bile olsa bu benim için kolay kolay yapabileceğim bir şey değildi. İkimiz de ağlıyorduk kapıyı yüzüme çarpmadan önce gözlerimin içine baka baka "Senden nefret ediyorum" demişti. Kızlar hem bize müdahale etmeye hem de ortalığı sakinleştirmeye çalışıyordu ama ne fayda. Haneul beni odama götürürken Eun mi de Defne'nin odasına gitmişti. "Hande gerçekten ne demem gerektiğini bilmiyorum güzel arkadaşım, ben de sizin kadar üzgünüm şu an ama eminim ki aranız düzelecektir ve eminim ki Defne bu söylediklerinde samimi değildi. Siz doğru düzgün birbirinize küsemezsiniz bile." Haneul beni sakinleştirmeye çalışırken odada sadece ikimizin olmasının verdiği rahatlıkla daha fazla kendimi sıkmadan hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. "Hayır bu o kadar kolay değil Haneul, ya görmedin mi resmen canımı yakmak için söyledi bunları. Nasıl bu kadar kolayca konuşabilir ? O benim canım ciğerim, benim onu ne kadar çok sevdiğimi bilmesine rağmen bana bunları söyleyebiliyorsa o benim hiçbir zaman dostum olmamış demektir ve bu benim kolayca affedebileceğim birşey değil." Haneul bana sarıldıktan sonra beni kucağına yatırmış saçlarımı okşuyordu, bu bende çocukluğumdan beri var olan bir şeydi ne zaman üzgün ya da kızgın olsam saçlarımla oynardım ve uykum gelirdi. Haneul da bunu çok iyi bilirdi ve benim çoktan uykuya dalmamı sağlamıştı bile..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mo chuisle
Fanfiction"Seninle uyanma hissini ne denli özlediğimi bilemezsin. Ellerin şafağın rengi, ellerin güneşin sıcaklığı ve bir bebek kadar merhametli gülüşün. Seni kaybetme korkumun ölüm korkusunu yok ettiği gün anladım, sen benim ruhumun uzanmak istediği o yeşil...