Gerçekten beni 2 haftadır ne arıyor ne de soruyordu. Bu, onunla ilk kez ayrı kalışım değildi ama hâlâ alışamamıştım. Her ne kadar 2 yıldır birlikte olsak da onunla ilgili hiçbir şey bilmemek beni delicesine üzüyordu.
Ona hayatımı açmıştım. Her şeyimi biliyordu. Her zaman yanımdaydı da. Ama ben de onun yanında olmak istiyordum. Böyle hiçbir şey bilmeden yaşamak, bir ilişki sürdürmek çok zor.
Ben ayağına gitmediğim ya da onu aramadığım sürece ne yanıma gelecek ne de beni arayacaktı biliyordum. Ama içten içe gelmesini istiyordum ya.
Çalan telefonumla aniden doğruldum ve hızlıca telefonuma ilerledim. Arayanın V olmasını ümit ettiğim içindi bu telaşım tabii. Ve beni hiç de şaşırtmayarak aramamıştı da.
"Efendim Joon... evet, yine aramadı... onu sevdiğimi biliyorsun Joonie... bak ayrılmak da ne- neyse tamam gelince konuşuruz."
Askılıktan üzerime bir mont alıp Namjoon'la kafede buluşmak üzere evden çıktım.
Dalgın bir şekilde yürürken bir bedene çarptığımda az kalsın düşüyordum ama bedenin sahibini gördüğümde gerçekten düştüm. Kırmızı saçlı bir V. Üstelik şuanda oynadığı dizi için saçını sarıya boyatmış olup, dizi bitene kadar asla boyatamayacak V.
"Saçlarını boyatmışsın?"
Soruma her zamanki umursamaz ve alaylı tavrıyla cevap vereceğini düşünürken o bana soru sorarcasına bakıyordu.
"Pardon? Tanışıyor muyuz?"
Başımdan aşağı kaynar sular döküldüğüne yemin edebilirdim. Ne demek tanışıyor muyuz?
"Hah! Bu nasıl bir bahane böyle! 2 haftadır arayıp sormamanın sebebini söyleyeceğine tanımazlıktan geliyorsun!"
Karşımdaki beden bana hâlâ garip ve anlamaz bakışlar atıyordu. Çıldıracaktım.
"Sizi daha önce görmediğime yemin edebilirim bayım. İzin verirseniz, işe geç kalıyorum."
Şaşkınlıkla, giden bedenin arkasından bakakaldım. Sizi daha önce görmedim de ne demek oluyordu.
Kafeye ilerlerken hâlâ kafam karışmış bir şekilde az önce yaşananları düşünüyordum. Tanrım yoksa V'yi düşünmekten kafayı mı yedim? Kesinlikle sıyırmış olmalıyım.
Kafeye girer girmez Joon'u gördüm ve koşar adımlarla yanına ilerledim ve ona az önceki durumu anlattım.
"Hey, adam yalan söyleyecek değil ya. Benzetmişsindir sadece."
Onaylanmazcasına başımı salladım.
"İnan bana Joon, bu dünyaya o adamdan bir daha gelmez. Neyini benzeteceğim hem? Zaten herkes çekik gözlü diye diğerleri hepimizi aynı sanıyor. Ben de mi herifin birini V'ye benzettim?"
Bana aptalmışım gibi bakıyordu. Gerçi, onun yanında her zaman aptal gibi hissediyordum ya neyse.
"Aptal mısın sen? İnsan insana benzer diyorum. İnan buna."
O sırada yanımıza gelen garsonla olduğum yerde kalakaldım.
"Hoşgeldiniz efendim. Ne alırdınız?"
Aynı şekilde garsona bakakalan Joon'a bir bakış attım. Hani herkes herkese benzerdi? Kopyala yapıştır bu mübarek.
Garson bir Namjoon'a bir bana baktıktan sonra tekrar bana baktı.
"Siz... ama size gerçekten sizi tanımadığımı söyledim. Neden iş yerime kadar geliyorsunuz?"
Şaşkınlıkla öyle olmadığını belirtircesine kafamı iki yana salladım.
"Hayır öyle de-"
Telefonuma gelen bildirim sesiyle konuşmam yarım kalmıştı.
V-ssi ♥♥♥
Neredesin?
Sana ihtiyacım var.
Yatmak için falan değil.
Gerçekten ihtiyacım olduğu için.Ayaklandığım sırada garsona doğru saygıyla eğilip özür diledim.
"Kusura bakmayın. Bir yanlışlık oldu, sizi birine benzettim. Özür dilerim."
Adam ise sorun yok dercesine başını salladı.
Tekrar telefonumu elime alıp V'ye yanıt olarak evine geliyorum yazarak yolladım.
"Joonie benim gitmem lazım hoşçakal. Sonra konuşuruz."
V'nin evine gitmeden önce garsonun yakasında yazan ismi aklımda tuttum. Kim Taehyung. Onu tanıyıp tanımadığını sormam gerekiyordu. Çünkü bildiğin kopyala yapıştır bir benzerlikleri vardı yahu!
~~~~~☆☆☆~~~~~
Zili çalmış, kapının açılmasını beklerken evin önünde bir araba durmuştu. Merakla içindeki kişiye bakınırken arabadan Jung Hyejin denilen o sürtük inmişti.
Ona böyle seslenmem sadece V'ye yakın davranmasından değil, gerçekten de öyle haraketleri olmasındandı ve TANRIM ONUN BURADA NE İŞİ VAR?!
"Ah! Merhaba Seokjin. Beni hatırladın mı? Sette tanışmıştık. V'nin yakın arkadaşıydın değil mi?"
Gözlerimi devirdim. Ah seni unutmak mümkün mü?
"Evet, V'nin yakın arkadaşıyım. Sen neden buradasın?"
Soruma cevap vereceği sırada kapı açıldı.
Beni görünce rahatlamış bir nefes veren V'yi görünce istemsiz olarak huzurla doldum.
"Hoşgeldin hay-" Hyejin'i görmesiyle lafı yarım kaldı.
"Hay sikeyim ocakta yemeğim vardı! Gidip bakayım."
Evet evet çok güzel bir U dönüşü. Sonra ise Hyejin'in burada olmasını hatırlayıp geri dönmüştü.
"Merhaba Hyejin? Neden buradasın?"
Elini cebine atıp cebinden geçen seneki doğum gününde V'ye aldığım bilekliği çıkarmıştı.
"Bunu odamda düşürmüşsün. Ben de getirmek istedim."
Şaşkınlıkla gözlerimi büyütürken karşımdaki beden panikle gözlerini büyütmüştü.
"O-odanda derken?" Sesimin titremesine engel olamamıştım. 2 haftadır onun beni aramasını beklerken, o başkalarıyla mıydı?
"Odamda... İş üzerindeyken düşürmüş olmalı." Diyerek sırıttı. Ardından ekledi, "anlarsın ya." Üstüne bir de göz kırpmıştı.
Sinirden bütün bedenim titriyordu. İçime bir ateş düşmüştü sanki. Her yerime bıçaklar batıyor gibiydi.
Hayal kırıklığıyla V'ye döndüğüm sırada pişmanlıkla bana baktığını gördüm. Başımı iki yana salladım. Bu sefer olmaz. Bu sefer seni affedemem. Bu... çok fazla.
"Ahm... şey... benim... ıhm... benim gitmem gerek. Size iyi işler."
Arkamı döndüğüm sırada gözümden bir damla yaş aktı. Gerisinin geleceğini biliyordum. Ama burada olmazdı...
Alelacele bir şekilde cebimden telefonumu çıkarıp Namjoon'u aradım.
"Joon? Neredesin? Ben... çok kötüyüm sana ihtiyacım var neredesin?"
~~~~~☆☆☆~~~~~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERENDIPITY- TAEJIN ✔
FanfictionSerendipity: Şans eseri değerli bir şeyler keşfetme, mutlu tesadüf.