2.Bölüm • İlk Yalan
Önümdeki büyük, uzun ve geniş aynaya elimdeki yıpranmış broşürle birlikte baktım. Bu ben miydim? Nasıl olurda kayıp ilanı veren bir broşürdeki prensese tıpta tıp benzeyebilirdim?
Benim bir ikizim ya da bir kardeşim yoktu. Ben Otivia'dan çok uzak bir yerde, ufak kütüphanesini işletmeye çalışan sıradan ve yalnız biriydim.
Böylesine bir endama sahip olacak en son kişiydim belki de.Her şeyin büyük bir benzerlik olduğu ortadaydı ancak böyle bir şeyin nasıl olduğunu anlayamıyordum.
"Majesteleri, elbiseniz hazır!" bu kıyafet dükkanını işleten yaşlı adam elindeki elbiseyi bana uzattı. Bu öyle güzel bir elbiseydi ki tam da gerçek prenseslere layıktı. Ancak ben bu adamın sandığı kişi değildim ve yolumu bulup bir an önce kendi çöplüğüme dönmeliydim.
"Üzgünüm ama bahsettiğiniz kişi gerçekten ben değilim bayım, lütfen artık beni dinleyin. Burada daha fazla kalamam." özenle işlenmiş elbiseyi adamın eline bırakarak yavaş adımlarımın hızını yükselterek kapıya doğru yöneldim. Bu adam neredeyse on dakikadır konuşmama izin vermiyor ve benim, elime tutuşturduğu broşürdeki kayıp prenses olmadığıma inanmıyordu.
Yalan söyleyen bir tip hiçbir zaman olmadığımdan, yalan söyleyerek kraliyetin arasına girmeyi aklımdan bile geçirmemiştim. Bu yüzden bu yanlış anlaşılmanın daha fazla sürmemesi için kaçıyordum. Ancak gerçeklerden değilde, peşimi bırakmayan bu yaşlı adamdan kaçıyordum.
Çünkü gerçekler benim için koca bir uçurumdu. Ne zaman kendi gerçeklerime yaklaşsam uçurumun ucunda takılıp kalıyordum. İki kısa çizgi arasındaydım ve gerçeklerim bu iki çizgiye sığamayacak kadar ağır yükler barındırıyordu.
İşte bu yüzden buradaydım. Karanlık şehir Otivia'ya onun getireceği yıkımları bilerek gelmiştim. Dışarıdan sadece bir iş dolayısıyla gelmiş gibi gözüksem de, ben buradaki karanlığa kendi gözlerimle şahit olmak istemiştim. Hem belki, bu şehir benim kendi dünyamdan daha karanlıktır diye düşünmüştüm. Ve düşüncelerim doğruydu. Buraya adımımı attığım ilk gün kaybolmuştum.
Ama ikisi aynı şey değildi.
Bahsedilen kişi, ortalıktan kaybolan gerçek bir prensesti. Ben ise doğru söylemenin önemini daha 8 yaşında acı bir olayla öğrenen bir zavallıydım.Babamın yalanları yüzünden annemi tamamen kaybettiğimde bunu o kadar iyi öğrenmiştim ki, annemi aradığım her gün kendime duyduğu yalanları yıkacağıma söz vermiştim. Böylece
yalanların hiç eksik olmadığı bir ailede, hiçbir konuda yalan söylememeyi kendime söz edinmiştim.Ve şimdi hayatım her ne kadar kötülüklerle dolu olsa da yalan söyleyemezdim. Ellerim dükkanın kapısının paslanmış kulpunu bulduğunda onu açmaya yeltenmiştim ki, arkamdan gelen gür ses ile kaskatı kesilmiştim.
"Öyleyse sana bir teklif sunacağım Chaeyoung. Eğer yalan söyleyip kayıp prensesin yerine geçersen ikimizi de bu kötü hayattan kurtarırsın. Böylece idama mâhkum olan Jennie'yi birlikte kurtarabiliriz. Ancak bunu yapmazsan, Tanrı şahidim olsun ki onu kendi ellerimle ölüme yollarım!"
duyduklarımla hızlıca arkamı döndüğümde karşılaştığım siyah elbiseli bedenle birkaç adım geriye sendelemiştim. Gözlerimin önünde buranın görevlisi olarak bildiğim yaşlı adam, güzel ve endamlı bir kıza dönüşmüştü.
Ufak bedenim gördüklerim karşısında saniyesinde yerle bütünleştiğinde dirseklerimden yardım alarak kalkmaya çalıştım. Sadece birkaç saniye önce burada olan yaşlı adam yok olmuştu. Tüm bu olanlar gerçek miydi? Ancak peri masallarında karşılaşabileceğimiz büyü Otivia'da var mıydı? Yoksa gördüklerimin hepsi beynimin bana bir oyunumuydu?
Aklımın içinde çığlık çığlığa dolaşan sorularıma son vermek istercesine "Kimsin sen!" dedim korkak nefeslerimin arasında. Kurnaz bir oyunun içinde arkadaşım Jennie ile tehdit ediliyordum ve karşımdaki bu kız olağanüstüydü. Adımın Chaeyoung olduğunu biliyordu, en yakın arkadaşım olan Jennie'nin nerede olduğunu da biliyordu. Her şeyi planlanmıştı ve ben oyuna düşmüştüm.
"Ben intikamın ateşiyle tutuşan biriyim. Ben, büyük bir iftira yüzünden kuytu köşeye atılmak zorunda kalmış Cadı Seulgi'yim. Ve şimdi senin seçiminle ikimizde kazanan taraf olacağız!"
• • •
Etrafı saran yeşil tabakaya şaşkınlıkla bakmaya devam ettim. Dışarıda kocaman bir kalabalık vardı ve insanların ellerindeki meşaleler geceye büyük bir endam katıyordu. Ancak şimdi gördüğüm bu gece normal değildi.
Gökyüzü mavinin ellerinden kurtulmuş, zümrüt yeşiline bürünmüştü. Tuhaf olan asıl şey ise sadece masallarda olabilecek olan bu şeyi benim dışımda kimsenin şaşkınlıkla izlememesiydi.
"Aşağıya indiğimizde doğal davran Otivia'nın kayıp prensesi Rose. Şüphe uyandırırsan her şey biter." Seulgi'nin bana yaptığımız anlaşmayı hatırlatırcasına o isimle seslenmesi üzerine ellerimi gerginlikle sıktım.
Arkadaşımı düştüğü beladan kurtarmak için kendimi, hiç düşünmeden bir kağıda mühürümü basarken bulmuştum. Ancak Seulgi ile yaptığımız bir anlaşma değildi, bir yıkımdı. Beni parçalara ayırmıştı ve artık istesemde eski mâsumluğumu bulamazdım.
Artık bambaşka biriydim, Chaeyoung değildim. Ruhumu birkaç saat önce yalanlara sattığımdan beridir ben, Otivia'nın güllerle kaplı her köşesine hükmeden sahte Prenses Rose'ydim.
Üzerimdeki mücevherlerle dolu elbise, dudaklarımdaki asil ruj ve boynumdaki elmas kolye ile tamamen sahtelikten doğan bir prenses olmuştum.
Seulgi'nin yaptığı plan ise bu sahteliği doğuran yalanların temsilcisiydi. Kurallar katıydı ve hiçbir hatayı kabul edemeyecek kadar ciddiydi. Eğer ipin ucunu kaçırırsam, Jennie'yi alıp bu şehiri terkedemezdim. Aksine Jennie'yi, Seulgi'nin ellerinde ölüme yollayan ben olurdum.
İşte bu yüzden içimde gittikçe büyüyen korkuya dur diyemeden Seulgi'nin komutunu aldım. "Vakit geldi, her şey planladığım gibi olacak. Sakın yanlış bir hamle yapma."
gözlerimi hızlıca büyük camdan çekerek Seulgi'nin tehditkâr bakışları altında çıkışa doğru ilerledim. Bu sırada Seulgi, kendi yerini almak için benim tersim olan yöne doğru ilerliyordu.
"Otivia," diye fısıldadım büyük adımlar atarak çıkışa ulaşmadan önce.
"Bu buradaki ilk yalanım ancak son yalanım da olmayacak..."Bölüm beklentinizi
karşıladı mı bilmiyorum
ancak yorumlarınızı
çok merak ediyorum.
Seulgi'yi bu
karanlık Dünya'dan ayrı tutamadım. Kendisi de artık buranın bir parçası!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
legend あ rosekook
Fantasía❝Burası ölümle yaşamın arasındaki son çizgi, burası kaybolan ruhların yeri. Burası Otivia, diğer bir adıyla karanlık şehir. Burada anılar yok, yaşanmışlıklar yok. Burası sadece büyük bir efsanenin dönüm noktası. Ve sen, Otivia için var oldun. Efsane...