sia- sunshine
Gözlerimi kırpıştırdım. "Anılarımızla ilgili aklımda pek bir şey kalmamış ama sen her detayını hatırlıyorsun. Hayran kaldım." Geleli 2 saate yakın olmuştu ve anlattıkları o kadar eskiydi ki, bu cümleyi kurmaktan kaçamamıştım. Hatırladıklarım yengeç evcilleştimeye çalışan çocuk, oynadığımız bazı oyunlar ve akşam yemeklerinden öte değildi. Youngjo ise aldığım yaranın akşamında annemin dediklerini bile hatırlıyordu.
Koltuktaki oturuşunu dikleştirip gülümsedi. "Kör olmadan önceki son görüntülerimi unutamam ki..." Dongju yanımızda değildi, rahatça yüz ifademi sergileyebiliyordum. Kendimi feci üzgün hissediyordum. Burada olmam hataydı. Ona geçmişi hatırlatıp üzmekten başka işlevim yoktu. Neden buradaydım? Hiçbir işi beceremeyen biri olarak neden buraya gelmiştim? Aptaldım ben. Asla kabul etmemeliydim, aptalın önde gideniydim cidden.
Dizimdeki elini hissettiğim an algılarım açıldı. Düşüncelerim sessizleşti. Youngjo'ya baktım. Odağı olmayan güzel kahverengi gözlerine diktim gözlerimi. "Nerene dokunduğundan pek emin değilim ama bir şey söylemek istiyorum." Sesi çok güzeldi. Endişelerimi susturacak kadar kendinden emin konuşmasına şimdiden hayran kalmıştım.
Tamamen içimden gelerek dizimdeki elinin üstüne elimi bıraktım. "Dinliyorum." Dedim koltuğa kendimi iyice bastırarak.
"Burada olman beni üzmüyor, yani şu yaydığın enerjiyi durdur. Ben annemin dediği gibi intihar edecek bir engelli değilim. Kör olmam beni kahretmiyor, kabul üzüyor ama." Nefesini verdi, gözlerim dolmuştu. Bu konu hakkında tek kelime bile demesem beni anlayabiliyordu. "Geçmiş beni üzmüyor, geçmişimdeki anılarım beni üzmüyor, sonradan kör olmam o kadar da sorun değil. Sen mor dediğin an zihnimde bir şeyler canlanıyor ve bu bana yeter. Kim ne derse desin doğru bu." Elini çevirip elimi tuttu. "Birlikte seslerinden ünlü tahmin etmece oynayabiliriz. Sen hile yapıp gözlerini açabilirsin ve ben hiç fark etmem bile. Çok harika bir fırsat değil mi?"
Kocaman gülümsediğinde dolu gözlerimle karşılık verdim. Zihnimi kaplayan duvarların yavaşça açıldığını hissediyordum. Burada bulunuşumun omuzlarıma yüklediği sorumluluklar pamuk olmuştu birden. Çocukluğumun zorunlu arkadaşının odaksız gözlerine bakıyordum. Ellerim sıcak avuçlarında dinleniyordu. Yüzümü ona yaklaştırdım ve bunu hissetti. "Sen..." diye mırıldanıp sustum, sesim titremişti çünkü. Her şeye rağmen kalbimi rahatlatan bu adam karşısında sesim titemişti.
Elimi sıktı destek olmak ister gibi. Kafayı yiyecektim. Youngjo nasıl bir adamdı böyle? "Sen harika birisin." Diye sesli cevap verdim kendime. "Bir insanı mutlu edecek her şey var sende. Tamsın. Eksik değilsin, mükemmelsin. Elimi asla bırakma." Sımsıkı tuttum ellerini. "Lütfen, hiç bırakma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sevin ağlayabiliyorsan, rawoong🌙
Fanfiction"Benim sırrım bu işte Hwanwoong. Çocukluğumdan beri göremiyorum. Ben de görmek istediklerimi karanlığıma çiziyorum." [mini fic] 🌙 art: starry night over the rhone