ağlamasın diye yalan söylemek

202 30 28
                                    

                   duncan laurence - arcade

"Bileği burkulmuştu. Minicikti. Hâlâ minicik evet ama daha minikti. Gözleri kocamandı, parlıyordu. Ağlıyordu. Ağlama dedim, ben doktorum, ayağın hemen iyileşecek."

"Hwanwoong ağlamayı durdursun diye yalan mı söyledin?" Youngjo'nun karşısındaki çocuk gözlerini kırpıştırdı. Zaten hassastı, ağlamak istemiyordu.

Başını sallayarak onay verdi Dongju'ya. "Biraz işe yarar gibi oldu. Koluma girdi sonra, birlikte annemlerin yanına gidecektik. Yolda adımın Youngjo olduğunu söyledim. Tamam demekten başka bir şey yapmaya gücü yoktu. Bileğini çok fena burkmuş. Hiç anlatmadı nasıl olduğunu ama beni hep üzer.

Her neyse, annemlerin yanına gidemeden yorulduk. Kollarım güçlü değildi. Hwanwoong küçüktü ama kollarım gerçekten güçlü değildi. Kenarda bir çocuk gördüm, yengeçlerle muhabbet ediyordu. Hwanwoong'a bu benim sekreterim dedim. Yalanımızı yakaladı sonra Hwanwoong, özür dilemeye gittim ertesi gün. Böyle tanıştık işte."

Dongju başlarda kendine engel olmaya çalıştı ama dayanamayıp kollarını Youngjo'nun boynuna sardı. Koltukta oturuyorlardı. Youngjo artık cam kenarında oturmuyordu, bekleyeceği kimse yoktu.
"Bak anlatmadan önce ağlayabilirsin uyarısı da koymadın, çok fenayım şu an. Sakın sarılmama laf etme."

Youngjo kıkırdadı ve kollarını Dongju'nun beline sardı. Küçük bir çocuktu Dongju. Aşçının oğluydu ama yemek yapmayı bilmezdi. Youngjo'ya hep yardımcı olmuştu bu zamana kadar. Birlikte dertleşmişlerdi hep ve şimdi de öyle yapıyorlardı. "Birilerinin bana sarılmasına laf edecek son kişi falanım."

Dongju geri çekildi. "Elbette. Geonhak'ı bile yola getiriyordun neredeyse."

"Hatırlattığın iyi oldu. Geonhak'la kavga mı ettiniz siz?"

"Yo, ben onu patakladım. En büyük darbeyi ben yedim gerçi." Çocuk suçlu bir ifadeyle parmaklarını inceledi. Sonra yanındaki abisine baktı. "Birini tanımadan önce onu tanımış gibi yaptın mı hiç? Hemen bir kanıya varmak falan... Benim için mesela, Geonhak için?"

"Önyargıdan mı bahsediyorsun?"

"Of, nefret ediyorum o kelimeden. Kim bulduysa ağzına vuracağım zamanda yolculuk yapıp."

"Dongju... Kendine çok yükleniyorsun. Elbette hatalısın ama düzelmeyecek türden değil. Neden gidip özür dilemiyorsun ki? Geonhak bir daha buraya gelmeyecek büyük ihtimal." Duraksadı. Sesinin titrememesi gerekiyordu. "Senin gitmen lazım. Sana yardımcı olurum, biliyorsun hafızam güçlüdür. Hadi ama... Çok yoğun bakıyorsun, utanıyorum."

Dongju yavaşça açık ağzını kapadı. Bu adama hayrandı. Gençliğini onun yanında geçiriyordu ve bazen kalın kafalık yapması dışında hiç hissetmiyordu eksiğini. Kim Youngjo tamdı.

Düşüncelerinden sıyrılıp, "Senin de gitmen gerekiyor." dedi. "Üzüldüğünü biliyorum, hatta en çok sen üzülüyorsun. Onun seninle olmaya ihtiyacı var mı pek emin değilim ama senin çok var. Kaderine boyun eğecek bir adam değilsin sen."

Youngjo derin bir nefes aldı. Öyleydi aslında. "Büyümüşsün sen resmen. İyi de görmezken bir yere gidemem. Aksi halde hiç durmazdım ki."

"Durmamaya devam edeceksin. Anneni ikna edeceğiz. Hwanwoong'un penceresinden serenat yapacaksın var ya, görürsün sen."

Youngjo kalbinin hızlandığını hissetti. Sadece Hwanwoong'u düşünmek bile ona çok iyi geliyordu. Çocukluk aşkı. Yeo Hwanwoong. Bu  yaşına kadar kaderin eğ dediği boynunu eğerek gezmişti, artık bunu yapmak istemiyordu.

***

Bu bölüme ihtiyacımız vardı böylece bi bölüm uzatmış olduk 🥳🥳

sevin ağlayabiliyorsan, rawoong🌙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin