bugünlük bu kadar yeter

236 31 80
                                    

still learning - halsey

Pekala, gerdindim. Beni böyle görmeye alıştınız, biliyorum. Bu sefer geriye adım atmamaya çalışıyorum çünkü gittiğim yol Youngjo'nun evlerine ait. Ona ulaşacağımı bilmek bir tık rahatlatıyor. Hepimiz aşk her şey zırvalıklarından sıkıldık evet ama aşk her şey değilse de hiçbir şey de değil. Youngjo'yu her şeyin ötesinde arkadaşım olarak seviyorum zaten, bana iyi gelen her şey o. Sadece tek bir isim takamam değil mi?

Dün Seoho'yla biraz konuşmuştuk, onu daha çok tanımaya çalışmıştım. Gördüğümün ötesinde biriydi gerçekten. Size en başında ne dediysem hepsini unutun. Seoho kibardı, Seoho sevecandı ve düşüncelere önem veriyordu. Saçma bir planla yanlış tanıtmıştı kendini. Zihni gerçekten çok garip çalışıyordu.
Telefon numaralarımızı birbirlerimize vermiştik. Dün gece o Keonhee'ye, bugün ben Youngjo'ya anlatacaktım olanları. Gerginliğim de bundandı. Ya Youngjo istemezse? Böyle düşünmem aptalcaydı ama olmuyordu, bir delik bulup zihnime sızıyordu düşünce.

Seoho'dan gelen ilk ve son mesajara bakıyordum şimdi.

Keonhee'ye anlattım.

Sevinip kucağıma atladığı için sırtım acıyor şu an, dev gibi kendini çocuk sandksplsö

Pardon koluma vurdu da

Dudaklarımda gergin bir gülümseme oluştu. Yüzü hakkında hiçbir şey hatırlamıyordum, yaptıklarıyla anımsıyordum onu. Tek bildiğim çok özlemiştim. Küçüklüğüme bir kez bile dönüp bakmadığım ve gözüme sokulana kadar yokluğunu fark etmediğim için kendimi çok berbat hissediyordum.

Üzgünüm. Yine oluyor.

Gözlerimi sımsıkı kapattım ve yutkundum derince. "Güzel şeyler çiz." diye kızdım kendime. Bir keresinde Youngjo anlatmıştı bunu. Karanlığa güzel şeyler çizmek ona hep iyi geliyormuş. Olduğun ana kör olmak çok da iyi değil tabii, demişti gülerek. "Kendini rahatlat. Sonra düşün. Bir saniyeliğine olsun özgür ol."

Bir saniyeliğine özgür olmuştum, gözümü açtığım an ise beni harika (!) bir manzara karşılamıştı. Youngjo'ların evinin bahçesinde iki kişi kavga ediyordu. Taksiciye parasını ödeyip hemen atladım taksiden. Ben onlara doğru koşarken, kızıl olan diğerinin sırtına atlayıvermişti.

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı ve iki santim bacakla ne kadar hızlanabilirsem o kadar hızlandım. Kapı girişindeydiler ve içerideki kimsenin onları duymamış olması şaşırtıcıydı.

Elimde sıkıca tuttuğum telefonu son anda hatırlayıp cebime sıkıştırdım. Son bir atılışla kırmızılının kolundan tuttum ve onu kendime çektim. O an fark ettim kırmızılı dediğimin aşçının oğlu Dongju olduğunu, üstüne atladığı da Youngjo'ya kitap okuyan Geonhak'tı.

Küçücük biri olmama rağmen rahatça Dongju'yu çekmiş ve Geonhak'tan kurtarmuştım. Geonhak büyük ihtimal acıyan saçını tutuyor ve şaşkınlıkla Dongju'ya bakıyordu. Kolumu Dongju'nun beline sardım çünkü saldırmaya hazır duruyordu. "Ne yapıyorsunuz siz? Sorununuz ne?" dedim şaşkınlıkla.

Dongju derin derin nefesler alırken, "Tek sorunum şu çocuk. Kim Kalın Kafa Geonhak!"

Geonhak sessiz bir çocuktu, ne yapmış olabilirdi tahmin edemiyordum. "Aniden üstüme atlayacağın kadar kötü bir şey yapmadım ben."

"Soğuksun. Kabasın. Seninle arkadaş olmaya çalışıyorum beni takmıyorsun bile." Sorun buydu. Sessiz olması...

Geonhak'ın gözlerindeki kırgınlığı gördüm. Saçlarını uçuşturan rüzgar dinene kadar sustu. Ardından yere bakarak, "Çekingen olduğum için özür dilerim." dedi. "Ben Youngjo hyunga bile alışamamış biriyim, kitap okumak için gittiğim evin aşçısının çocuğuna, kısaca bin kat yabancıya alışacak değilim. Hwanwoong, Youngjo hyunga söylersin bugünlük yokum."

sevin ağlayabiliyorsan, rawoong🌙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin