her zaman doğruyu söyle; ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın.
BÖLÜM 10
"Günaydın Burcu..."
Evet, evin asil lordu da sonunda uyanmıştı. Lordumuz uyandığına göre hizmetini yapabilirdim. "Günaydınlar olsun efendim." Yüzüne bakmadan çayını biraz hızlı olmakla birlikte önüne koyup yüzüne baktım o da masaya tuhaf bakışlar atıyordu. "Kahvaltı, ne zaman hazır olur acil çıkmam lazım." dediğinde elimle masayı gösterdim. Ona hayatının en gösterişli kahvaltısını hazırlamıştım yoksa beğenmemiş miydi?
"Kahvaltı hazır, Çınar Bey."Bunu söylerken, gülmemek için biraz da kendimi de zor tutuyordum ama ona her şey müstahaktı... "Kahvaltı bu mu Burcu? Zeytin, peynir ve çay üçlüsü mü?" Tabi alıştı paşamız dört dörtlük masaya şimdi de yadırgıyordu.
"Evet, Çınar Bey yoksa beğenmediniz mi?"diye sorunca harbi sinirlenmişti. Zaten dünde sinirinden hiç yüzüme bakmamıştı. Tokat izi o kadar belliydi ki öfkesinden bütün gece gün kudurmuş olmalıydı. Ama bundan sonra böyle keyfi isterse "Burcu, bu şaka mı? Eğer öyleyse hiç şaka falan çekemem haberin olsun."dediğinde "Gayet ciddiyim beğenmiyorsanız kovarsınız." dememle elini bileğimde hissettim.
"Bütün gayen seni evden kovmam için mi?" diye sordu. Korkmadan gayet normal şekilde masada oturan adama doğru eğilmiştim."Evet." Ben gidemiyorsam o kovacaktı.
"Kovuyorum ulan kovmuyorum... Şimdi git adam akıllı hazırla kahvaltıyı ."dediğinde omuz silkerek içimden 'Dengesiz pislik' desem de dilime dökmedim."Ben, hazırladım masayı beğenmeyen sizsiniz. O kadar çok istiyorsanız dolap orada..." diyerek elimle dolabı işaret ettim. Sinirimden sabah bile uyanmayacaktım. Sen yat kalk da bu kadarını hazırladığıma dua et. Ama nerde nankörsün işte nankör!
Lordum "Ya sabır! Delirmemek içten bile değil." diyerek sinirle ayaklanıp yine aynı sinirle dolabı açtı dolabın içini bir süre süzdükten sonra. "Neden, dolap boş Burcu?" diye sorunca "Bilmiyorum." dedim burun kıvırarak... O sırada da gülmemek adına dudağımın iç kısmını dişliyordum. Çınar, dolabı kapatınca ellerini göğsünde birleştirdi.
"Peki, bugün alışverişe çıkar mısınız Burcu Hanım?" diye sorunca ise önce düşünür gibi yaptım sonra da elimi uzatarak "Arabanın anahtarını verirseniz neden olmasın Çınar Bey."dediğimde artık burnundan soluyordu. İşte keyif diye buna denilirdi."Anahtarın yerini biliyorsun Burcu, bir daha da bana sormadan eve ne lazımsa al."diyerek emretti."Emredersiniz Çınar Bey."dedim yapmacık bir gülümsemeyle. Çınar, sabrının son demelerine gelmiş olacak ki biraz yanıma yaklaşıp "Derdin ne senin söylesene?" diye tıslamıştı hâlbuki az önce nedenini söylemiştim.
"Derdim ne olabilir ki sadece çok az kalan gururumu koruma çabasındayım."dediğimde keşke bunu da dile getirmeseydim diye sonradan pişman oldum."Ben mi gururunu zedeliyorum Burcu, sensin her tarafın yalan dolan. Şimdi üstünde ki çamuru bana atmayı kes!"
"Sana, kaç defa söyleyeceğim zorunda kaldım anlıyor musun zorunda... Ben el kadar kızla ortada kaldım ya beş parasız ne kalacak yerim vardı ne de gidecek. Sığınma evine gitseydin diyeceksen oraya da gitsem kardeşimi elimden alırlardı. Bende gocunmadan kardeşim için hizmetçilik yapmaya razı oldum. Tabi uzaktan davulun sesi hoş gelir. Kim bugüne kadar sordu ki, Burcu sen ne yaşadın nasılsın? Ben söyleyeyim mi? Hiç kimse bir kişi bile sormadı... Tek bir Allah'ın kulu iyi misin diye sormadı."Konuşurken boğazım acımaya başlayınca sustum. Aslına bakarsak o kadar doluydum ki...
"Tamam, sakin ol." Diyen Çınar kolumdan tutacaktı hemen kolumu ondan çekerek konuşmaya devam ettim."Sakin falan olamam, size uzaktan konuşması kolay. Evet, ben sana yalan söyledim çünkü sen bize yakın falan değildin sadece patronumdun. Eğer üsteleyip benim aklımı karıştırmasaydın hep de öyle kalacaktın. Şimdi son kez diyorum bir daha bana ne yalan söyledin de ne de eski konuları aç..."