9. Felaketin Habercileri

143 58 164
                                    

(Medyadaki müzikle dinlerseniz daha etkili olur.)

Jimin'den

Hızla merdivenlerden çıkarken ayağımın birbirine dolaşmasıyla yüzüstü yere yapıştım ve başım basamaklardan birine çarptı. Ağzımdan acı dolu bir inilti çıktığında elimi acıyan yere hafifçe değdirdim.

Parmaklarıma bulaşan sıcak sıvıyla bunun kan olduğunu anlamıştım. Etraf zifiri karanlıktı ve karşımı bile zor görüyordum. Arkamdan yine bir hırlama sesi duydukta apar topar kalkıp yeniden koşmaya devam ettim. Büyük ve tüylü bir şey durmadan arkamdan koşuyor ve korkunç hırıltılıları da buna eşlik ediyordu.

Koridordaki kapıları tek tek açmaya çalışıyor fakat her defasında kilitli kapılarla karşılaşıyordum. Kalbim her an göğüs kafesimi parçalayıp dışarı çıkacakmış gibi hızlı atıyordu. Hızlı hızlı nefes aldığım için boğulacakmış gibi hissediyor ve ani bir öksürük krizine tutuluyordum.

Sondaki kapını yumruklayarak "Biri kapıyı açsın. Lütfen! Jungkook, Namjoon, HoSeok! Neredesiniz?!" diye bağırmaya başladım.

Ne kapıyı açan vardı ne de yardım eden biri. Çaresizlikten kapının yanına çöküp ellerimi terden birbirine yapışmış saçlarıma daldırdım. Az sonra koridorun sonunda duran bir çift kırmızı göz beni bulmuştu. Karanlıkta sadece gözleri gözüküyor ve korkunç hırıltılıları da fon müziği gibi buna eşlik ederek sahnenin daha korkunç olmasını sağlıyordu.

Baygın bakışlarla karşıya bakarken gözlerin ve sesin giderek bana yaklaştığını hissediyordum. Beklemediğim anda aniden üzerime atlamasıyla sıçrayarak yerimden kalktım.

"Ahh hayır!"

Gözlerimi etrafta gezdirerek yaratığı bulmaya çalıştım ama odamda yanlız olduğumu anlamam uzun sürmedi. Sadece bir rüya olduğunu fark ettiğim zaman yüzüme huzurlu bir gülümseme yayıldı. Gördüğüm şey o kadar gerçekçi idi ki, hala rüya olduğuna inanamıyordum. Korkum yavaş yavaş köşeye çekilse de içimde hala bir endişe vardı.

"Sadece bir rüyaydı." diyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

Terden saçlarım birbirine yapışmış, susuzluktan boğazım kurumuş, dudaklarım çatlamıştı. Yataktan kalkıp su içmek için odadan çıktım. Sallana sallana merdivenlerden inerek mutfağa yöneldim. Koridordaki ışık mutfağı da aydınlatmaya yettiği için ışığı açmaya tembellik etmiştim.

Etrafa kısa bir bakış atarken tezgahın önünde birinin durduğu gözüme takılmıştı. Aklımda Flora ya da Harley olduğunu düşünerek uykulu gözlerle karşımdaki kişiyi süzdüm. Önü tezgaha dönük durarken loş ışık sırtına vuruyordu.

Uykumun açılmaması için hiçbir şey söylemeden buzdolabına yönelip kapısını açtım ve su şişesini elime alarak bardak aradım. Dolaplardan birinde bulduğum zaman hemen suyu bardağa boşaltıp yudumlamaya başladım.

Suyu içtikten sonra arkamı dönüp gideceğim zaman evde bu kadar kısa boylu birinin olmaması aklıma takılmıştı. Uykum koşarak benden uzaklaşırken aniden vücudum gerilmiş ve az önce sakinleşmiş kalp atışlarım hızlanmıştı. Şimdi su içmeme rağmen boğazım acıtacak derecede yeniden kurumuştu. Uykulu, yarı kapalı gözlerimi sonuna kadar açarak yerimden kıpırdanmadan tıpkı bir heykel gibi durmaya devam ettim.

Arkamı dönüp kim olduğuna bakmaya bir türlü cesaret edemiyordum. Karşılaşacağım manzarayı kaldırabilir miydim emin değildim. İçimdeki korku giderek büyürken sessiz geçen birkaç dakikanın ardından 'Ne olursa olsun.' diye düşünerek hızlıca arkamı döndüm. Korkacağım bir şey ya da tanımadığım birini beklerken karşılaştığım sadece bir boşluktu.

Different Worlds|BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin