1

4.6K 16 1
                                    

Okuldan çıkıp uslu uslu evime gidiyordum. Eve giderken babaannemin istediği erzakları da okulun yanındaki marketten almıştım. Elimde poşet, sırtımda çanta evimize giden dik merdivenlerden çıkıyordum. Ben bu yaşımda merdivenleri çıkarken yoruluyorum, yaşlı insanlar nasıl çıksınlar bu merdivenlerden. Hele ki babaannem. Odadan tuvalete giderken saatler geçiyor. Bu merdivenlerden çıktığını düşünsene.

Böyle beynimin kenarında kalmış saçma sapan şeyler düşünüyordum merdivenlerden çıkarken. Sonunda merdivenler bitmişti ve bizim sokağa çıkmıştım. Saymaya kalksam yüzlerce merdiven basamağını bitirmenin keyfini yaşarken, sokağın diğer başından gelen bir araba dikkatimi çekmişti. Kırmızı mı desem, bordo mu desem o tarzda bir rengi olan şahin marka bir araba hızlı ve patlak egzozun verdiği sesle yanıma kadar geldi. Araba önümde durmuştu. İçinde kim var diye bakmaya çalışırken arka kapıdan bizim sınıftan Cenk çıkmıştı.

"Bartu. Nereye böyle?"

"Eve gidiyorum."

"Senin evin burada mı ya?"

Cenk aslında benim nerede oturduğumu biliyordu. Kötü kokular alıyordum. Bugün ona kopya vermemiştim ve çok sıkıldığım için onu öğretmene söylemiştim. Öğretmende herkesin içinde buna tokat atmıştı. Cenk için üzülmüştüm ama hak etmişti. Çünkü ona kopya versem bu sefer benim sınavım da geçersiz olacaktı. Kahrolası Coğrafya öğretmeni bu konularda çok disiplinliydi. Ayrıca sınıfta en çalışkan benim olduğumu da biliyordu. Hatta bazı sınavlarda ben öğretmen masasında sınava girerken, diğer öğrenciler kendi sıralarında kalıyordu. Cenk'in tek kopya kaynağı ben olduğum için bütün sınav boyunca gözleriyle tehdit etmişti beni. O gün yine eve giderken önümü kesmiş ve bir daha kopya vermezsem beni döveceğini söylemişti. Dayaktan falan korktuğum yok. Yapacağı tek şey ağzımı burnumu kırardı. Evde babaanneme hesap veremezdim ve oda üzülürdü. Bu yüzden fazla konuşmak muhatap olmak istemiyordum. Lise son sınıftaydım. Bu varoş mahalleden ve varoş mahallenin okulundan kurtulmama sadece 3 ay vardı. Üniversiteye gideceğim zaman babaannemi huzur evine yerleştirmeyi planlıyordum. Bu şekilde daha iyi bakılır ve benimde gözüm arkada kalmazdı.

Cenk'le konuşurken arabanın içindekilere gözüm ilişmişti. Daha önce hiç görmediğim tiplerdi. Arabanın içinden öyle bir duman çıkıyordu ki şoför tarafında oturan kişiyi hiç seçemiyordum. Onlar arabadan inmemişlerdi. Cenk uzun boylu biraz kilolu, iri yarı, saçları üç numara olan bir çocuktu. Sınıfın en tembeli ve okulun en kabadayısıydı. Geçen sene bizim sınıfa geldi. Sözüm ona başka okuldan bizim okula sürgün yemişti. Yani kovulmuştu. Bula bula bizim sınıfı bulmuştu. İlk günden beri hiç sevmiyorum. Ama bunun bu kabadayı davranışları diğer sınıf arkadaşlarımın hoşuna gitmiş, hepsiyle kanka oluvermişti. Ben ise 4 yıllık lise hayatımı bırak 12 yıllık öğretim hayatımda hiçbir arkadaş edinmemiştim.

"Hadi gel seni bir yere götüreceğim."

"Yok ben gelemem. Babaannem bekliyor. Daha yemek yememiştir. Beni bekler."

"Ya gel sen. Yarım saat ya."

Son sözünü söylediğinde koluma girmiş ve kendimi arabanın içinde bulmuştum. Arabanın arka koltuğuna bindiğimde sol arkada oturan bizim sınıftan Keke lakaplı Ekrem'de vardı. Ekrem sarhoş gibi kafasına arkasına atmış benim bindiğimi bile görmemişti. Ekrem, Cenk gelmeden önce sınıfın hem başkanı hem de kabadayısıydı. Ayrıca sınıfın en güzel kızı Esma ile ilişkileri vardı. Cenk geldikten sonra kabadayılıkta, Esma'da Cenk'in olmuştu. Cenk gerçekten çok korkusuz ve aklı fikri kavga dövüş olan cahil bir çocuğun tekiydi. Okulun neden hala bu çocuğu okutmaya çalıştığına ve uzaklaştırmadığına anlam veremiyordum. En son Din öğretmeni Sadullah Hoca'nın boğazını sıkmıştı. Sonra bir daha Sadullah Hoca gelmedi. Cenk'te bir hafta yoktu. O ara ne olduysa okula dönen Cenk oldu. Sadullah Hoca o günden sonra tarih olmuştu.

Seni Öldürmek İçin GeldimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin