Medya: Zhao Yunlan (Bai Yu)
Bedenini kucaklayan soğuk içinin çekilmesine sebep oldu. Üzerindeki ince örtünün altına girip ısınmak istedi fakat bedenini hareket ettiremeyecek kadar yorgun düşmüştü. Hafif hafif çınlayan kulaklarına dolan uğultulu muhabbetin arasından birkaç kelime seçmeye çalıştı fakat oldukça karışık olan kafası buna izin vermedi. Göz kapaklarına yansıyarak onu oldukça rahatsız eden ışığa aldırış etmedi ve zihnini toparlayana kadar gözlerini açmamaya karar verdi.
"Ölmüş olmam gerekirdi..."
Zihnini dolduran bu düşünceyle kalbinin sıkıştığını hissetti. İçinde bulunduğu durumu, kulağındaki çınlamayı ve tenini saran soğuğu çok iyi tanıyordu. Bir hastane yatağında uzanıyordu. Neler olduğunu anlamaya çalıştı fakat zihnindeki düşüncelerin hepsi rüzgarda savrulan kum taneleri kadar karışıktı.
"...Yunlan. Zhao Yunlan!" Zhu Hong'un sesini duyunca gözlerini daha fazla kapalı tutmanın anlamsız olacağına karar vererek gözlerini açtı.
Oldukça parlak olan ışığa alıştıktan sonra yatağın kenarında oturan genç kadını gördü. Farklı görünüyordu. Onu tanıdığından beri kısa kullandığı saçları beline kadar uzundu ve normalin aksine hafif bir makyaj yapmıştı. Üzerinde oldukça erkeksi görünen rahat kıyafetler vardı."Ne oldu bana?" diye sordu boğazının ağrısını görmezden gelmeye çalışarak. Zhu Hong şefkatle gülümsedi.
"Hatırlamıyor musun?" Zhao Yunlan, genç kadının bu sorusunu olumsuz manadaki baş hareketiyle yanıtladı. "Yaklaşık bir hafta önce, bir kapalı oda cinayetini çözmek için olay yerine gittiğimizde kimliği belirsiz birisinin saldırısına uğradın. Saldırı anında odaya daldığımızda...belki inanmazsın ama...havadaydın. Yerden yarım metre yükseklikte feci yaralı bir şekilde süzülüyordun. Sonrasında ise saldırgan kaçtı. Sen ise bir haftadır uyuyorsun." Zhao Yunlan kaşlarını çattı.
"Ne cinayetinden bahsediyor bu?" diye geçirdi içinden. "En son ruhumu gardiyan fenere teslim ediyordum."
"Diğerleri nerede?" diye sordu Zhao Yunlan. Bir umut, belki Shen Wei'den haber almayı istiyordu. En azından başına gidip ağlayabileceği bir mezar taşına bile razıydı.
"Lao Chu ve Xiao Guo sahadalar, hala saldırayı uğradığın yerdeki cinayetle uğraşıyorlar. Da Qing ve Lin Jing ise sana saldıran kişinin peşindeler." Zhu Hong iç geçirdi. "Sen daha cinayet büronun başına geçeli bir ay olmadı ve çoktan ilk saldırına uğradın. Geçmişten kalan düşmanlıkların falan mı var?" Zhao Yunlan tam konuşacakken durakladı. Bir ay? Cinayet büro? İlk saldırı? Ne diyordu bu?
"Zhu Hong, şimdi senden saçma bir şey isteyeceğim." dedi ve iç geçirdi. "Beni tanıdığın kadarıyla beni bana anlatmanı istiyorum."
"Zhao Yunlan, bu gerçekten saçma."
"Dediğimi yap."
"Tamam tamam. Seni çok iyi tanımıyorum, altı üstü bir aydır tanışıyoruz. Senin hakkında bildiğim şeyler ise oldukça korkak olduğun ve kimsenin senin cinayet büronun başına nasıl geçtiğini bilmediği. Bilirsin, işinde pek başarılı sayılmazsın. He, biraz da huysuzsun ama herşeye rağmen ekiptekiler seni seviyor."
Zhao Yunlan iç geçirip gözlerini kapattı. Neler oluyordu?
Cinayet büro... korkak... yeteneksiz..
Ne düşünmesi gerektiğini, neye nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu.
O an bir çeşit rüyada bile olabileceğini düşündü ama bedenindeki onca ağrı bunu yalanlar nitelikte her saniye kendilerini hatırlatıyorlardı."İyi misin?" diye sordu Zhu Hong. Yunlan başını onaylar bir şekilde salladı. Genç kadın endişeliydi. "Ne olur ne olmaz, hemşireyi çağırıyorum."
Zhu Hong gittikten sonra Yunlan gözlerini açtı ve etrafa bakındı. Tüm o saçma hikayeye rağmen normal bir hastane odasında olduğuna emin oldu. Bir an önce hastaneden çıkıp neler olduğuyla ilgili araştırma yapmak istiyordu.
"Bay Zhao, uyanmışsınız." dedi içeri giren hemşire. Yunlan hafifçe gülümsedi, genel kontrolleri yapan hemşire odadan çıktı. Zhu Hong, dışarı çıkan hemşirenin hemen ardından odadan içeriye başını uzattı.
"Zhao Yunlan, benim kısa bir işim var. Geri geleceğim."
"Keyfine bak." dedi yarım ağız gülümseyerek.
Zhu Hong'un gidişinden sonra geçen bir saatte Zhao Yunlan oldukça fazla düşündü, bir ara on dakika falan kestirdi, gelip giden hemşire ve doktorlarla muhabbet etti. Tam uyumayı planladığı sırada kapının tıklandığını duydu ve gözlerini kapıya çevirdi. Yavaşça aralanan kapıdan içeriye iki kişi girdi, Yunlan nefesinin kesildiğini hissetti.
Gardiyan fenere son nefesini bağışlamadan önce aklından geçen o kişi sağlıklı bir şekilde karşısında dikiliyordu işte. Her zamanki gibi şık ve güzeldi. Sert bakışları ve karlı bir kış gününü anımsatan aurası tüm odayı bir anda aydınlattı."Merhaba Bay Zhao. Ben Özel Soruşturma Departmanının şefi Shen Wei. Geçen hafta yaşadığınız saldırı hakkında sizinle konuşmaya geldim." dedi düz bir tonla. Yunlan şaşkındı, bakmakla yetindi. "Size birkaç soru sorabilir miyim?"
Zhao Yunlan kendisini toparladı, derin bir nefes aldı ve Shen Wei'yi başıyla onayladı. Kibar bir şekilde izin aldıktan sonra yatağın yanına oturan Shen Wei hafifçe öksürdü.
"Bay Zhao, bana saldırıyı anlatabilir misiniz?" Zhao Yunlan bu formalitelerle uğraşmak istemiyordu. Derin bir nefes aldı ve söze girdi.
"Ben hatırlamıyorum ama bana anlattıkları kadarıyla havada süzüldüğümü görmüşler. Birisinden feci dayak yemişim ve bu birisi normal birisi değil. Sizin de tahmin ettiğiniz gibi bir Dixing insanı." Shen Wei'nin çenesi şaşkınlıkla kasıldı.
"Siz, nasıl?"
"Nasıl olurda Dixing insanlarını biliyorum değil mi? Tahmin ettiğinizden daha fazlasını biliyorum Bay Shen." Cümlesini bitirdikten sonra üzüldüğünü hissetti. Daha kısa bir süre öncesine kadar Wei olarak hitap edecek kadar yakın olduğu kişiye resmi bir dil ile seslenmek onu oldukça yaralıyordu.
"Bu bilgileri nereden edindiğinizi sorsam da bana cevap vereceğinizi hiç sanmıyorum." dedi sahte bir gülümseyişle. Yunlan gülümsedi.
"Soruşturmanız için size yardımcı olacak bilgiler sunabileceğimi sanmıyorum çünkü kafam oldukça karışık ama hastaneden çıkar çıkmaz saldırgan Dixing insanını bulabilmeniz için size yardım etmek isterim." Shen Wei teslim olmuşcasına gülümsedi. Bu seferkinin gerçek olduğunu biliyordu Yunlan. Shen Wei'nin her mimiğinin anlamını ezbere biliyordu.
Shen Wei ceketinin cebinden bir kart çıkartıp ona uzattı."Lütfen beni haberdar edin." dedi ve yine kibar bir şekilde selamlayıp odadan çıktı.
Yunlan'ın gözleri onu gördüğü ilk andan beri tuttuğu gözyaşları ile ıslandı. Aynı görünse bile o, onun sevdiği Shen Wei değildi. Büyük ihtimalle içinde bulunduğu yer bir paralel evrendi ve nasıl olduysa evren onu büyük ihtimalle o saldırı sırasında ölen Zhao Yunlan'ın yerine koymuştu.
Ama... aslına bakılırsa Shen Wei'nin olmadığı bir yere, yani kendi evrenine dönmeyi de pek istediği söylenemezdi. Babası ve diğer ÖSD üyeleri savaştan geriya kalan yıkıntıya kolaylıkla toparlayacak kadar kalifiyeydiler. Ona ihtiyaçları yoktu... değil mi?Sonuç ne olursa olsun, kendi elleriyle şekillendirebileceği yepyeni bir hayatı vardı...
Merhaba, umarım bu kısa ilk bölümü beğenmişsinizdir. Tahminimce bölümler düzensiz bir şekilde gelirler ama yine de bu hikayeyi bitirmeye kararlıyım. Maksimum yirmi bölümde bu hikayeyi bitirmek istiyorum. Eğer Guardin dizisini hiç izlemediyseniz mutlaka izlemenizi öneririm. Eğer izlediyseniz, lütfen yorumda bulunun. Teşekkürler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One More Time (Weilan BxB)
Fanfiction"Bir kere daha..." dedi Zhao Yunlan yalvarırcasına bir ses ile. Parlak bir alevin yeni yeni kıvılcımlandığı fenere bakarak gülümsedi, gözlerini kapattı. "Bir kere daha seni gülümserken görmek isterdim." Shen Wei'nin güzel yüzü göz kapaklarına yansıd...