13) Yakın Temas

73.4K 1.6K 19
                                    

Bizi hastaneye Marlo götürdü, karısı ve Marie'nin bütün ailesi de oradalardı. Kameralar ve muhabirler hastanenin etrafını sarmış olduğundan içeriye girmemiz baya sürdü. Uzun süre bekledik. Saatler, yıllar gibi gelmişti ve Damian hala gitmemişti. Doktor çıkıp boynundaki kesinin önemli bir damara denk gelmediğini, yine de çok kan kaybettiğini söylediğinde çoktan yirmi yıl kadar yaşlanmıştım. Herkes birbirine sarılıp ağladı. Ben hariç. Ağlayamıyordum. Aklım başıma gelmeye başladığında hastanenin ağaçlarla dolu bahçesine çıktım. Geç olmuştu ama alan beyaz lambalarla aydınlatılıyordu. Gece soğuktu ve nefesimizin buharını görebiliyorduk. Damian bütün gün yaptığı gibi beni takip etti.

"Sekiz yıldır, neredeyse sekiz yıldır, burada hiç saldırı olmadı." Sinirliydim, burnumdan nefes alıp veriyordum. "Saldırı olmasını bırak, hiç canavar bile görmedim. Şansa bak ki ne zaman sen geldin," işaret parmağımla sertçe göğsüne bastırdım. "-işte tam o zaman da canavarlar geldi." Susuyordu. Susmasını istemiyordum. Cevap vermeliydi, cevap vermeliydi ki ben de daha çok bağırabilirdim. "Seni mi takip ediyorlar? Bu yüzden mi bir yerde kalamıyorsun? Onlardan mı kaçıyorsun?!"

"Hayır, -hayır ben kimseden kaçmıyorum."

"Yine de seni takip etmiş olabilirler mi?"

"Bilmiyorum. Olabilir." Cevabıyla kızgınlığım boyut atladı.

"Defol git Damian." Onu görmeye dayanamıyordum. Vücudumdaki her hücre ondan nefret etmek istiyordu ama aynı hücreler onsuzluk düşüncesiyle acı çekiyordu. Bu sefer beni takip etmedi. Ben de kalbimin bir kısmını o hastanenin bahçesinde bıraktım.

Beni takip etmemişti, ama gitmemişti de. Uzak duruyor, yine de duruyordu.

Marie iyileşip konuşabilecek hale gelene kadar başından ayrılmadım.

Eve dönmem gerekiyordu, duş almalı, etrafı temizlemeliydim. Gözüme git gide daha devasa görünen eve vardığımda gördüğüm beni yeniden şaşırttı. Ev çoktan temizlenmiş, toparlanmıştı. Bu iyiliği kim yaptıysa ona sonsuza kadar minnettar kalacaktım.

Canavarlar hala dışarıdalardı ve ikinci bir saldırıyı önlemek için Marlo'yla Damian bahçeye kamp kurdular. Evin arazisi ve çevresi onlarca kez polisler ve kendileri tarafından kontrol edilmişti. Parazitlerden iz yoktu, yine de nöbet tutacaklardı işte. İlk gece Damian'ındı. Marlo ilerleyen saatte evine gitti. Odamın penceresinden evin etrafında turlayan Damian'ı izledim.

Kendisini suçluyor muydu? Yüzüme zorla bakıyordu, göz göze geldiğimizdeyse bakışlarını kaçırıyordu. Böyle olmamalıydı. Ona sinirliydim ama kalbimi hızlandıran varoluşunu yadsıyamazdım. Sesini duyduğumda da böyle oluyordu.

Battaniyeyi etrafıma sarıp yanına indim. Pijamalarım, botlarım ve etrafımdaki battaniyeyle beni gördüğünde o kadar içten gülümsedi ki gözlerinin kenarı kırıştı. Evin yan tarafına dolaştım, ahşap bahçe koltuklarına oturdum. Yanıma oturduğunda bacaklarımız birbirine değiyordu.

"Üzgünüm..."

"Ben de öyle."

Sessizce, uzun süre durduk. Battaniyemi onunla paylaştım. Başımı omzuna yasladım. O eşsiz kokusunu içime çektim. Yumuşak saçının uçları yanağımı gıdıklıyordu.

"Titriyorsun."

"Üşüyorum."

Kolunu etrafıma dolayıp beni iyice yakınına çekti. Boştaki elini tuttum. Hava soğuktu ama Damian'ın elleri ve dudakları sıcaktı. Başını eğip yanağımdan öptü. İç çektim. Parmak uçlarıyla çenemin ucunu yakalayıp başımı kaldırdı. Gözlerine baktığım anda ona esir oldum.

"Bana durmamı söylemelisin."

Hiçbir şey söylemedim.

Takip eden günlerde ciddi konulardan elimden geldiğince kaçındım. Gerçek anlamda, kim ciddi bir şeyden bahsederse oradan koşarak kaçtım. Bu konuda gayet iyiydim. Damian gitmekten bahsetmiyordu. Belki de bahsedemiyordu çünkü ondan da kaçıyordum. Bu iyi bir şeydi. Marie taburcu olmuş evine gönderilmişti. Marlo'yla Damian eskisinden çok daha iyi anlaşıyorlardı. Birlikte yemek hazırlıyor, günlük işleri takip ediyorduk.

Yatırım yaptığımız şirketlerden biriyle ilgili konuşmak üzere işlerimi takip eden ve ayrıca kişisel muhasebecim olan Todd geldiğinde ciddi meselelerden daha fazla kaçamayacağımı anladım. Verdiği kâğıtları dikkatlice okuyup imzaladım. Mutfak masasında çalışıyorduk. Benimle yalnız kalmak istediğini biliyordum ama Damian'ı gönderemezdim ya. Todd, anlayışlı, kibar biriydi ve yanımda ilk defa karşı cinsten birini görmüştü. Korumacı ve kıskanç davranışlarını görmezden gelmek mümkün değildi. Gitme vakti gelmişti ama nedense oyalanıyordu. Ben de eğlenmeye karar verdim.

"Öyleyse görüşürüz. Her ay yaptığımız gibi şirket ve iş yerleri ziyaretlerini yakın zamanda planlamamız gerektiğini düşünüyorum. Beni arayabilir misin? Müsait olduğunda belki dışarıda bir yerde buluşabiliriz." Asla vazgeçmiyordu.

"Ararım Todd." Uzanıp yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Yanakları kazağımla aynı renge dönerken Todd şaşkın görünüyordu. Damian'ın arkamda iç çektiğini duydum. Bu iç çekme olayında gerçekten giderek iyi oluyordu. Bu seferki 'bazen seninle ne yapacağımı bilmiyorum' diyordu. Todd'u kapıdan uğurlayıp alt dudağımı ısırarak Damian'a döndüm. Keyfim yerine gelmişti. Ellerimi önümde birleştirip salona doğru yürüdüm. Sarışın benim kadar mutlu görünmüyordu.

Polislerden haber geldiğinde akşam saatleriydi. Evime giren ve Marie'yi yaralayan suçluların yakındaki bir kasabada görüldüklerini haber veriyorlardı. Sesi endişeli gelen polis memuru evde kalmamızı ve her yeri kilitlememizi tembihledi. Tahminimin aksine Damian canavarları bulmak üzere gitmek için ısrar etmedi. Daha yeni kavuştuğum gülümsemem kayboldu ve pijamalarımla oturduğum yerde kollarımı dizlerime doladım.

"Marlo evine gitmen gerekiyor. Leila'yı güvende tutmalısın."

"Sizi burada tek başınıza bırakmam hanımefendi."

"Tek başıma değilim, ayrıca polis ekibi gelmek üzeredir. Endişelenme, iyi olacağım." Kaburgalarımı acıtacak kadar sıkı sarıldı bana.

"Dikkatli olun küçük hanım. İstediğiniz zaman arayabilirsiniz."

"Biliyorum, sen de dikkatli ol. Leila'yı benim için öp olur mu?" Gönülsüz de olsa evden çıktı. Polis ekiplerinden birini Marlo'yu evine gidene kadar takip etmek üzere yönlendirdim.

Damian'la birlikte bütün pencere ve kapıları kilitledik. Bir odadan diğerine koşarken nefes nefese kalmıştım. Koridorda beni yakalayıp durdurdu. Başını eğdi, böylece aynı göz hizasına geldik.

"Sakin ol. Sana dokunmalarına izin vermeyeceğim."

"Korkmuyorum." Uzandı, parmaklarını benimkilere değdirdi. Kısa bir dokunuştu ama yine de vücudum karıncalandı.

"Korktuğunu söylemedim. Gereğinden fazla cesursun hatta. Yine de saçma bir şey yapmanı istemiyorum. Söylediklerimi yapmalısın. Kaç dersem kaçacaksın. Anlaşıldı mı?" Bu arzumuz ortaktı, ben de saçma bir şey yapmak istemiyordum. "Ayrıca bana bir şey için söz vermeni istiyorum-"

Cümlesini tamamlayamadan mutfak camının kırıldığını duyduk.

Merdivenleri işaret etti. Yukarıya çıkmamı istiyordu.

Dediğini yaptım.

ANGIEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin