32) Damian

72.6K 1.6K 10
                                    

   Onu daha önce takım elbiseyle görmemiştim.

   "Minnettarlığını hemşireyi rehin alarak mı gösteriyorsun?" Tek eli pantolonunun cebinde, dimdik ve kendinden emin duruyordu. Halüsinasyon görüyor olma ihtimalime karşın birkaç kere gözlerimi kırpıştırdım. Hala oradaydı. Kanlı ve canlı... Gözlerini benimkilere dikmiş, korkusuz bir şekilde bakıyordu. Bakışları beni biraz ürküttü; bir şey yapacağını düşünmüyordum ama bakışlarının yoğunluğu kendimi neredeyse... Çırılçıplak hissetmeme neden olmuştu. Mavi gözlerinde, daha önce gördüğüm kahverengi gözlerden bile fazla karanlık vardı. Sesindeki soğukluğu duymazdan geldim.

   "Sen... Yaşıyorsun." Dikkatim dağılırken bıçağı düşürdüm ve hemşire kollarımın arasından kaçıp gitti. Diğerleri bana doğru harekete geçmişken bir adım geriye sıçradım.

   "Gel, konuşmamız lazım." Dedi başıyla kapıyı gösterirken. Önümden yürüyüp bizi kaldığım odaya yönlendirdi. Peşimizden kapıyı kapattı. Hayalet görmüş gibi hissediyor ve korkmuş bir köpek yavrusu gibi titriyordum. Aramızda bir metreye yakın mesafe bırakıp karşımda durdu. Sinirli görünüyordu, gözlerinin altındaki koyu halkalar artmış, kilo vermiş gibiydi. Bunlara rağmen daha dik duruyor, daha güçlü görünüyordu. "Düşüncesiz davranışlarına bir son vermelisin." Benimle en son ne zaman böyle konuştuğunu anımsayamıyordum. Göğsümde tiksindirici bir duygu belirdi ve yayıldı. Pas kokusu artmıştı.

   "Nasıl?"

   "Ne nasıl Angie? Düzgün sorular soracak mısın?" Sözlerindeki hırçınlık ve diğerlerinde de gördüğüm o tiksinen ifade beni yaralamıştı. "Nasıl mı hala hayattasın?"

   "Sen nasıl hayattasın?"

   "Anlamanı beklemiyorum. Sen tanıdığın Damian'ın öldüğünü gördün, evet." Ağzımdan çıkan bir sonraki şeyi söylememe neyin neden olduğunu bilmiyordum.

   "Özür dilerim." Dedim gözyaşları yanaklarımı ıslatırken. İfadesi yumuşarken bana doğru döndü.

   "Neden özür diliyorsun?"

   "Onları durduramadığım için." Yaklaşmak istedi ama bir şey onu durdurdu, anlayabiliyordum...

   "Yapabileceğin bir şey yoktu." Yanlış bir şey söylemekten, benden kaçacağından korktuğum için ağzımı kapattım. Yavaş bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattım ve bu sefer geri çekilmedi.

   "Gerçekten sensin." Dedim yüzüne daha yakından bakarak. O da aynı şekilde bana bakıyordu. "Neden beni daha önce bulmadın?"

   "Biraz meşguldüm." Sözlerinin acıttığını anlayınca ekledi. "Ayrıca senin geleceğini biliyordum."

   Bedenin bütün bu korkunç şeyleri bu kadar çabuk unutabilmesi tuhaftı. Tek istediği ona daha yakın olabilmekti ama şansımı zorlamayacaktım. Kapıya biri nazikçe tıklattı.

   "Evet?" diye seslendi sertçe.

   "Sizi bekliyorlar efendim. İkinizi..." dedi dışarıdan gelen kadın sesi. Damian bana dönüp eğildi, bu kadar yakınlık bile bedenimin karıncalanmasına neden olmuştu.

   "Sakın saçma bir şey yapayım deme. Soru sorulmadığı sürece de cevap verme. Seni güvende tutmaya çalışıyorum. Bunu daha da zorlaştırma." Anladığımı göstermek için başımı salladım. Kapı kulpuna uzanınca gömleğinin kolu gerildi ve bileğindeki yara izini gördüm. Kalbim bilmem kaçıncı parçaya bölünürken açtığı kapıdan koridora çıktım. Önüme geçip yolu gösterdi. Sekreter kılıklı soğuk kadınla arkada yürüyorduk. Bir sürü nefret eden gözün önünden geçerken yanağımın içini kemiriyordum. Biraz sonra neler olacağıyla ilgili bir fikrim yoktu. Hayallerimin ve planlarımın dışında bir durum yaşıyordum. Bir tane bile canavar yoktu ama her yer pas kokuyordu.

ANGIEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin