Ayakları yine arka arka gidiyordu. Elleri boş, cebi boş, aklı tıklım tıklım doluydu. Her akşam oluşu ve eve gidişinde yaşadığı şeylerdi bunlar. Günün sabahı iş aramaya diye çıkar, şehri talan eder yine de bir iş bulamadan eve dönerdi. Kimi CV'sini beğenmezdi, kimi 'biz size döneriz' deyip gönderir, kimi de eleman açığını kapattık deyip kapıyı bile aralamazdı.
Bankadan alınan para mı? Babası borçların birçoğunu ödeyip evin ihtiyaçlarını karşılamıştı. Birazını da zor gün parası diye saklamışlardı. Yine de babası dışında da birinin çalışıp eve para getirmesi gerekirdi değil mi? Yetmiyordu çünkü.
İnsanın şansı kaç kez kötü giderdi? Hale saymayı bırakmıştı. Bunun bir nedeni olmalı diye düşünürdü hep, bu halden kurtulmak için bir şey yapmam lazım, diye.
Zile birkaç saniye basılı tuttu ve kapının açılmasını bekledi. Derin bir nefes alıp gülümsemeye çalıştı. Üzüntüsünü ve çaresizliğini olabildiğince belli etmemeye çalışarak gülümsedi.
Kapı açıldığında karşısında küçük kız kardeşi duruyordu. Yüzündeki damlacıklar, Hale'nin gülüşünü silmişti.
"Buse? Ne oldu ablacım? Neden ağlıyorsun?" Dizleri üzerine çöküp onun boyuna yetişti ve sımsıkı sarıldı.
Küçük kız ağlamaya devam etti. Kendine geldiğinde ise gözlerini pamuk elleriyle silip ablasına baktı.
"Babamı işten çıkarmışlar abla." Duyduğu cümle vücudunda şok etkisi yarattı. Yıllardır çalıştığı ufak bir şirket vardı, masa başı iş yapardı, çok emeği vardı o şirkette. Nasıl çıkarmışlardı? Durumunu bile bile nasıl kıymışlardı yaşlı adamcağıza?
"Şş, sakin ol kuzum. Her şey yoluna girecek tamam mı? Babam nerede şimdi?"
"Odasında. Eve geldiğinden beri çıkmadı, sürekli ağlıyor. Korkuyorum abla." Tekrar sarıldı kardeşine ve saçlarına ufak öpücükler kondurup odasına gönderdi. Mutfakta annesi oturuyordu, salonda diğer iki kardeşi. Evde ölüm sessizliği vardı, aynı zamanda rahatsız edici sakinlik.
"Anne?" Oturduğu sandalyede irkildi yaşlı kadın, yine de akıttığı gözyaşlarını silip gülümsedi kızına.
"Hoş geldin kuzum, dalmışım, duymamışım. Aç mısın, bir şeyler hazırlayım mı?" Açtı. Sabah yediği simit ile duruyordu. Aklına buzdolabının boş rafları, mutfakta ki makarna kokusu gelince kafasını olumsuz anlamda salladı. Kaç gündür makarna ve patates yemeği yiyip duruyorlardı. Çocukların canı et çekiyordu ama babasının aldığı üç kuruş para faturalara, kiraya, okul ihtiyaçlarına gidiyordu.
"Neden çıkarmışlar babamı anne?" İç çekti yaşlı kadın, gözleri yaşlarla doldu.
"Kriz geçirdiği gün gitmedi diye yerine birini almışlar. Neymiş de yaşlanmış, bunamış. Artık verilen işleri yapamıyormuş. Olmaz olsun şirketleri, olmaz olsun verdikleri üç kuruş para." Annesi sinirle konuşurken sırtını sıvazladı ve dik durmaya çalışarak salona ilerledi.
Diğer kız kardeşi Esra ve erkek kardeşi Murat koltukta oturmuş boş boş karşı duvara bakıyorlardı. İkisi de üniversiteye hazırlanan ikizlerdi. Üniversite masraflarını nasıl çıkaracaklarını düşünmeden duramıyorlardı. Murat'ın okul çıkışı gittiği lokantadan aldığı para bir miktar işlerine yarasa da, sınav senesi diye işten çıkmak zorunda kalmıştı. Esra ise, okuldan eve evden okula, sosyal hayatını bile yaşayamayan, tek gayesi çok çalışıp iyi bir meslek ile ailesini kurtarmak olan genç bir kızdı.
"Selam gençler, nasılsınız bakayım?" Neşeli çıkarmaya çalıştı sesini. Bari onların morali bozulmasın dedi.
"İyidir abla, sen?" Murat'ın cevabından sonra ikisinin arasına oturdu. "Bende iyiyim kuzum, çalışmalar nasıl gidiyor? Sınava da az kaldı, heyecanlı mısınız?"
Kardeşlerinin ruhsuzluğu gösterdiği güç gösterisini söndürmeye çalışır gibiydi. Kendisi onlardan daha beterdi. Evin en büyük çocuğuydu, lise mezunuydu, üniversite okumamış ve yirmi altı yaşındaydı. Okulu bıraktığından beri de tek amacı ailesini geçindirmek olmuştu. Güzelliği başına bela olmuş, çoğu işten tacize maruz kalarak ayrılmıştı. Kardeşlerinin şu anki halleri ona haksızlık gibi geliyordu. Ben sizden beterim, dayanacak gücüm kalmadı, bari siz yapmayın, diye bağırası geliyordu.
"Nasıl olsun abla. Sanki çalışsak iyi bir yer kazansak, rahatça okuyabilecek miyiz?" Esra'nın isyan edercesine çıkmıştı sesi.
"Ya da bu sıfır moral ile kazanabilecek miyiz?" Ofladı Murat. "Ya bırakın ya, bırakın gidip sanayide çalışayım, bir sürü işe gireyim. Okuyup ne yapacağım sanki!"
"Saçma sapan konuşmayın. İkinizde okuyacaksınız, çok çalışıp o sınavı kazanacaksınız. Allah büyük ya, illa bir şekilde okuturuz sizi." Ellerini tuttu ikisinin de. "Siz bizi aldırmayın, önünüze bakın." Telefonuna gelen mesaj sesi ile aralarından kalktı ve pencere kenarına ilerledi Hale.
05*: Yanlış yer hep yanlış zamana mı denk gelir?
05*: Zihnim hasta, bedenim hasta ama ölmüyor.
05*: Nasılsın güzel kızım? :)
Derin bir nefes aldı Hale, cevap vermeden önce. Salondaki kardeşlerine, mutfaktaki annesine ve aralık kapıdan babasına değdi yaşlı gözleri. Başka şansı var mıydı? Sadece bir süreliğine katlanabilirdi değil mi buna? Kısa bir süreliğine, sadece onlar iyi olana kadar?
Hale: Tamam, teklifini kabul ediyorum. Yarın buluşalım, konuşalım.
*
*Her şey üst üste geldiği için bunu yapmak zorunda kaldı Hale. İnanın, evde yemek yapacak durumları olmayan çok insan gördüm, gecekondu evlerinin olduğu yerlerde oturuyorum, insanların hallerini görüyorum.
Yani insan çok çaresiz kalıyor, neyse zaten kitap böyle bitecek değil ya... :')
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acıtamaz - yarı texting
Cerita PendekŞarkılarda Bir Anlam - 3 ¡¿Kitap tamamen hayal ürünüdür, şarkı sözlerinin uyandırdığı duygularla yazılmıştır, gerçek değildir.¿¡ * * "Ağlama yanındayım, Hiç kimse canını acıtamaz, benim gibi." 080619 *Tüm Hakları Saklıdır!