Biz kadınlar için hayat, inişli çıkışlı evrelerden ibaret. Sorun şu ki; bu içinden asla çıkamayacağımız bir kısır döngü!
Yapılan araştırmalara göre biz kadınlar, her ay başa sardığımız dört farklı evreden geçiyoruz. Normal bir adet döngüsüne sahip olan kadınların, normal süre aralıklarıyla yaşadıkları dört farklı evre...
Şöyle ki; adet döngüsü, bir adet kanamasından diğer adet kanamasına kadar geçen 28 günü kapsıyor. Ve kadınların iki adet kanaması arasındaki günlerinde salgılanan hormonları, tüm hayatlarını etkisi altına alıyor. Bu dört haftalık sürecin her haftasında farklı bir ruh haline bürünen kadını hormonlar yönetiyor. İmkânsızı oldurma gücü veren, sabah akşam yorgan altında saklanmaya iten, katil olma dürtüsünü vücuda enjekte eden tatliş hormonlar. Yemişim Cem Yılmaz'ın "beyni yok, fikri var!" esprisini. Kadınları parmağında oynatan hormonlar, erkeğin, kendisi tarafından ele geçirildiklerine inandıkları organlarından çok daha güçlü. Gecenin bir yarısı "özledim" mesajı yazdıran mı? Yoksa dayanılmaz bir özlem duygusuyla kavrulurken, o mesajı yazmamaya ikna eden mi?
Bence hiç kapıştırmayalım.
Bu işin gecesi gündüzü, öncesi sonrası yok! Hemen burada şunu kabul ederek yola devam etmeliyiz ki;
"Kadınlar hormonlarının esiri..."
*
Kadınların en kral hormonu, kadınlık hormonu olarak bilinen 'östrojen'.
Kişiye 'kadınlık' karakterini kazandıran östrojen; göğüslerin büyüklüğü ve kalçaların genişliği gibi karakteristik özellikleri belirler ve cinsel olgunluğa yardımcı olur. Erkekler arasında, 'muayyen günlerinde kadınları yöneten hormon' olarak bilinir.
*
Her ay başa saran kadınsal döngünün ilk haftası; adet dönemidir.
Adet kanamasının başladığı ilk birkaç gün, kadınlar için sancılıdır. Bel ve karın ağrısı çekerler ve yorgun hissederler. Karınlarına sardıkları şallarla yatak döşek yatmak isterler. Tam bu günlerde dip seviyesinden yavaşça yükselmeye başlayan östrojen, kadında doping etkisi yapar ve enerjiyi artırır. Enerji düzeyi artan kadın iyimserlik moduna geçer. Kadının bir kez daha bir diyete başlama planları yaptığı o klişe dönem, işte tam olarak bu döneme rastlar. Hayata karşı duruşu dikleşir, kendisine olan güveni artar. Bütün sosyal ilişkilerine kontrollü bir şekilde motive olabilir. Görünümüne önem verir. Saçlarına fön çektirir, sık sık rujunu tazeler. Artık evden dışarı çıkmak ve insan içine karışmak için doğru zaman gelmiştir. Kalabalık ortamlardan keyif alır, ortamda çıkıntılık yapan her canlıyı bıçaklama hissiyatını derinlere gömer. Alışverişten zevk alır. Ve sevdiği adama daha da bağlanır.
Kadınsal döngünün ikinci haftası; ovulasyon dönemidir.
Âdetin yaklaşık sekizinci gününde başlar ve yine yaklaşık olarak on dördüncü gününde sona erer. Bu dönemde sevgili hormonumuz östrojen iyice yükselir ve zirveye ulaşır. Bununla birlikte, erkeklik hormonu olarak bilinen 'testesteron' da uyanmaya başlar ve düzenli bir artış göstererek devreye girer. Erkeklere ait olduğu sanılan bu havalı hormon sayesinde kadının özgüveni yükselir ve hafızası güçlenir. Üstelik kadındaki testesteron düzeyi, erkeklerdeki testesteron düzeyinin yalnızca yüzde beşi kadarken...
Kadın bu yeni dönemde, kendisini daha pozitif hisseder. Yalnızca kalabalık ortamlara katılmakla kalmaz, artık sohbetlere keyifle eşlik eder. Daha konuşkan ve daha güvenli olur. Hafızası keskinleşir. Erkeklerin "yine geçmişe sardık!" sitemlerinin gırla gittiği dönem, işte bu dönemdir. İyiden iyiye kendisini toparlayan kadın hafızası, fi tarihinde cevapsız bırakılmış değerli bir mesajı hiç umulmadık bir anda gündeme getirebilir. Beyninde düşünceler alışılmışın dışında bir hızla akar. Ve romantik hisleri artar.
Şu yüzde beşlik boyuyla kendisini hatırlatmaktan hiç çekinmeyen testesteron sayesinde, kadının cinsel isteği artış gösterir. Ve beraberinde yumurtlama, ulaşabileceği en verimli seviyeye ulaşır.
Lakin bu hikâye böyle bitmez. Çünkü hormonlar, iyi oyunculardır. Çünkü kadın, biyolojik açıdan en canlı dönemine girdiğinde psikolojik olarak kendisini iyi hissetmezse, anksiyetesi artabilir. Ve küçük meseleleri büyütme eğilimine girer. Sonra erkeğin adı "anlayışlı davranmayan erkek" olmaz da, kadının adı "her şeyi büyütüp sorun haline getiren kadın" olur.
Vay canına!
Kadınsal döngünün üçüncü haftası; her iki adet kanaması arası yirmi sekiz gün olan kadınlarda âdetin on beşinci ila yirmi ikinci günleri arasında gerçekleşir. Bu haftada östrojen ile testosteron düşüşe geçer. Ve devreye üçüncü başrol oyuncumuz olan 'progesteron' girer. Bu hormon, cinsel ilişki sonucu döllenme olursa kadın rahmini ve cinsel organlarını gebeliğe hazırlar.
Üçüncü hafta itibariyle kadın doğurganlık açısından uygun bir durumdadır. Zira yumurtlama olayı yeni yaşanmıştır ve kadının gebe kalma ihtimali yüksektir. Gebelik gerçekleşirse progesteron düzeyi artar, gebelik gerçekleşmezse ise progesteron düzeyi yeniden düşüşe geçer.
Bu dönem, kadının canlı kanlı olduğu ve kendisini zevke aç ve eğlenceye hazır hissettiği son dönemdir. Haftanın sonlarına doğru yorgunluk, uykuya eğilim ve kendini sosyal yaşamın gerektirdiği aktivitelerden geri çekme eğilimi adeta birer kar canavarı gibi mevsimlik uykularından uyanmaya başlarlar.
Döngünün dördüncü haftası; kadının etrafındakileri eş kutuplu birer mıknatıs ucu gibi şiddetle itmeye ve kendisini yalnızlaştırmaya başladığı en çıldırtıcı dönemdir.
Bu haftada östrojen ve progesteronda düşme yaşanır. Kadının vücudunda ödem ve su toplaması, göğüslerinde şişkinlik, başında ağrı, karnında gaz ve midesinde hazımsızlık şikâyetleri başlar. Bu hafta, diyetin bırakıldığı o kutsal haftadır. Çünkü kilo vermenin imkânsız olduğu bir dönemdir.
PMS diye kısaltılan Pre- Menstrual Sendrom bu haftada görülür. Bu dönemde kişinin aile ve sosyal hayatını zora sokan ruhsal değişikliklere, fiziksel zorluklar da eklenir. "Uykusuzluk" şikâyetleri başlar. Adet öncesi belirtilerin olduğu bu dönem kişiyi sosyal hayattan koparacak, iş yaşamını zora sokacak, depresyona yol açabilecek kadar şiddetli olabilir. Sinirlilik, panik atak, karamsarlık gibi belirtilerin yanında; kabızlık, sivilceler, yorgunluk ve kas ağrıları, çarpıntı ve ateş basması da görülür.
Yapılan bilimsel araştırmalar, kadınların adet öncesi dönemde suça eğilimli olduğunu göstermiştir. Ve Amerika'da mahkemelerde Pre- Menstrual Sendrom, suç hafifletici sebep olarak gösterilmiştir.
Normal bir adet düzenine sahip kadınlarda bile bir hafta boyunca devam eden bu kara dönem, hormon dengesizlikleri nedeniyle adet düzensizliği yaşayan kadınlarda, adet görmeye muvaffak oluncaya dek uzayıp gider. Ve bana sorarsanız bu durumda olan bir kadının sosyal ilişkilerini sağlıkla devam ettirebilmesi, insanüstü bir çaba gerektirmektedir.
Normal şartlarda dört haftada bir başa saran bu döngü östrojen, progesteron ve testosteronun ahenkli çalışması ile organize olur.
İşte böyle...
Biz kadınlar, son derece muazzam bir düzenin kahramanlarıyız aslında. Havadan nem kapıyoruz. Tek bir kıpırtı tüm dengelerimizi değiştirebiliyor ve dengelerimizin birazcık olsun değişmesi, inanılmaz bir güçle bütün hayatımızı alt üst edebiliyor. Bu yüzden bana sorarsanız, hormon bozukluklarının her türlüsü, kadınlar için son derece önemli. Hormonlarımızdaki hareketlilikle bozulabilen, dünya üzerindeki kadınların tamamının birer parçası olduğu şu adet düzeni var ya; işte o düzenliyken bile düzensiz bir düzen. Afalladınız mı?
Ne yalan söyleyeyim, ben afalladım.
Hem de çok fena afalladım.
Şimdi siz bu hikâyeye ister hormon oyunu deyin, ister kalp oyunu, ister kader oyunu. Önemi yok. Önemi olan tek şey, karşılıksız marşılıksız da olsa aşkın bir kadın için ne kadar eşsiz, ne kadar güçlü, ne kadar karşı konulamaz, ne kadar muazzam bir duygu olduğu...
Başlayalım mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Platonik Bir Aşka Tüpsüz Dalış
RomanceBenim kendi dünyamdaki kurallar listesine göre bir erkekle tanışıklığım masallara konu olabilecek sihirli bir serüvene rastlarsa eğer; o erkek ömrüm boyunca âşık olacağım tek erkek olacak demekti. Ve ben o erkeği bulmuştum.