Antakya...
Doğduğum,büyüdüğüm şehir.
Evim,yuvam,meskenim.
Hayatımın acı tatlı hatıralarına ev sahipliği yapan yer.
Ve kendimi hiç bir zaman ait hissedemeyeceğim eşsiz güzellikte ki toprak parçası...
Hafif esen rüzgâra ayak uydurarak adımlarımı yavaş ve bir o kadar da hırslı atıyordum. İstediğimi almak istercesine içimde bitmek bilmez bir öfke ve hırs barındıran adımlarım bazı insanları rahatsız etsede umurumda değillerdi.
Evime,aileme karşı. Komşularıma,akrabalarıma karşı. Tüm insanlığa karşı içimde delice bir nefret vardı. Ve bu ömrüm boyunca devam edecekti.
Eğer düzgün bir ailede yetişseydim böyle bir kişiliğe sahip olmazdım belkide. Düzgün ve eğitimli bir ailenin kızı olsaydım belki de bale kursuna yazdırılır piyano çalar ve piyano geceleri düzenleyerek başarılarım kutlanırdı.
Ama şimdiyse olan tek şey üç seneden beri adının bile ne olduğunu bilmediğim varoş bir mahallenin kafesine gitmekti. Hoş bizde harika bir yerde oturmuyorduk. Üç odalı bir salonun olduğu evimiz ta bilmem kaçlardan yapılma eski bir gecekondudan fazlası değildi.
Saate baktığımda geciktiğimi fark ederek stresle adımlarımı hızlandırdım ve bir an önce durağa gelip otobüsün bir an önce gelmesini diledim. Annemin tekrar bana attığı saçma sapan mesajları yok sayarak telefonumu çantama koydum ve sonunda tıklım tıklım gelen otobüse bindim .
Şuanda annemin saçmalıklarıyla uğraşamayacak kadar yorgundum. Dün gece perdeleri yıkamış,ütülemiş ve ardından da asıp bulaşıkları yıkamıştım. Saat üç olunca işler ancak bitmiş ve ben rahat yastığıma yatamadan ayyaş babam gelmişti.
Babama kahve yapmaya koyulurken annem beni tekrar babama kötülemiş ve babam sarhoşluğun etkisiyle bana vurmak isterken ayaklarımın ucuna düşüvermişti. Ayık olsaydı beni çok sağlam döveceğini biliyordum.
Böyle bir aile olduğumuz için hayatı fazla sorgulama ihtiyacı hissetmiyordum. Beni sevmeyen bir baba, her fırsatta benim dövülmemi sağlayan bir anne ve umursamaz bir ablaya sahiptim.
Annemin adı Sultan idi. Adı gibi sert ve zalimdi. Tek bir sözüyle tüm ortalığı karıştırabilecek kadar kin ve haset doluydu. Belkide ben ona benziyordum ama kimseye zarar vermezdim ki ben herşeyi içimde yaşardım. Kızgınlığı nefreti,sevinci ve üzüntüyü kalbimin derinliklerine gömeli çok olmuştu.
Babam Mustafa Nevroz . Sadece adıyla geçerli bir babaydı benim için. Değeri olmayan boş bir duvar gibiydi bana göre. Sadece bakıyor ve tepki vermiyordu . Sabahtan akşama kadar kahvelerde takılır akşam oldu mu bir kaç birayla eve gelirdi. İçer içer sarhoş olunca beni dövmeye başlardı . Ablam dövülmezdi hiç. O hep ayrı tutulur bu kısır döngünün içinde . Hep ben atılırım o ateşin içine. Ve ateş fitillendikçe bu dünyaya daha da kin tutardım.
Ablam Afraze...
Bana bir kez bile ablalık yapmayan beni bir eşya gibi kullanıp yeri geldiğinde yıkayıp sıkan ablam ailede bana acıyan tek kişidir. Acıyordu bana ablam. Annem ve babam böyle yaptıkları için acıyordu ablam. Benden sadece beş yaş büyük olan ablam liseyi bıraktıktan sonra bir kuaföre girmiş ve kısa zaman sonra kovulmuştu. Şimdiyse yaptığı tek şey evde oturup saçma televizyon programlarını seyretmekti.İş yerine geldiğimde aceleyle çantamı astım ve önlüğümü hemen giyip mutfağa geçtim.
"Firuze sen nerede kaldın, patron seni sorup durdu."
Bakışlarım Güllü ablayı bulurken beceriksizce gülümseyip masadaki tepsiyi aldım.
"Üç numaraya götürüceksin. "
"Zaten başka müşteri yok." Diye cevapladım.
Güllü abla bana bakıp sarı mutfak beziyle masayı silmeye başladı.
"Hey Allahım ne günlere kaldık, neyse sen tepsiyi götürdükten sonra patrona gözük baya kızgındı çünkü."
Kafamı sallayıp tepsiyi götürdüm ve hesapı masaya bırakıp üst kata çıktım. Patronun kapısını tıklayıp "Gir!" Komutuyla içeriye girdim.
Çok loş olan ışık hemen gözüme vurmuş ve beni rahatsız etmişti. Gözlerimi kırpıştırırken etrafa bir göz atmıştım. Siyah deri koltuklar, tavandan sarkan ve uzun süre tozu alınmamış beyaz bir avize , kahverengi ahşap döşemeler ve bana garip garip bakan Vefa Bey.
Sahte bir öksürmeyle kendime geldiğimde Vefa Bey ayağa kalkmış ve beni baştan aşağıya süzmüştü. Bakışlarından rahatsız olduğum için kafamı yağan yağmura çevirdim. Hırçın bir şekilde yağan yağmur insanları hayli zorluyor gibiydi.
"Bu kaçıncı geç kalma Firuze?!"
Ne diyeceğimi bilemiyordum. İsteyerek geç kalmıyordum ki hep bir iş kakalıyolardı bana ailem bir de işe gitmemi istiyorlardı. Makine değilim ki ben.
"Bir daha olmayacak Vefa Bey. " diyerek cevapladığımda Vefa Bey siyah rugan ayakkabılarıyla hafif adımlar atarak yanıma yaklaştı.
"Demek bir daha olmayacak öyle mi?"
Kulağıma yaklaşarak söylediği cümle hem ürküttü hemde çok garip hissettirmişti. Sanki çok farklı ve bir o kadar da aşina olduğum duygu tarafından ele geçirilmiştim.
Uzaklaşarak cevaplamak istemiştim ama Vefa Bey tarafından durduruldum .
"Senin durumunu biliyorum ve paraya da ne kadar ihtiyacın olduğunun farkındayım. Sana bir teklifim var." Dedi tesbihini sallarken " Hem burada çalışmayacaksın, hem de elinde çok para olacak. "
"Nasıl olacak ki ?" Diye sordum saf saf.
"Bilmek ister misin ?" Dedi. Bakışları derin ve çok rahatsız ediciydi. Nefesi ekşimsi bir tat yayıyordu. Ah ben ne arıyordum burada adam kendinde bile değildi . Saçmalıyordu işte.
Kapıya yöneldiğim sırada Vefa Bey beni hızlıca kendine çekti ve sarsmaya başladı.
"Bir gece sadece bir gece ver bize bak sonra nasıl değişiyor hayatın. "
Söylediği sözlere mi şaşırsam yoksa böyle bir harekette bulunmasına mı karar verememiştim. Hızla ittiğim gibi aşağıya indim ve önlüğü fırlatıp bir tarafa attım. Arkamdan gelen seslere kulak tıkayıp lanet kafeden çıktım.
"Pislik herif!"
İçimde korkuyla nefret arasında kalan anlamsız his yine doldurmuştu tüm bedenimi .
Sağanak şeklinde yağan yağmurda ıslanırken hızlıca koşmaya çalışıyor ve durağa geri dönüyordum.
Herşey bir anda olmuştu . Ne olduğunu anlayamadan taciz edilmiştim hemde patronum tarafından.
Ah! Artık bir işim bile yoktu.
Bu sefer ne diyecektim aileme?
Durağa geldiğimde bir yandan sıçana dönmüş saçlarımı düzeltiyor öte yandan tek ve en yakın arkadaşım olan Meyrayı aramaya koyuluyordum. Kulağımın aşina olduğu tatlı sesle rahatlayarak biraz sakinleşmiştim.
"Canım, ne oldu ?"
"İyi şeyler olmadı Meyra sana geleceğim müsait misin?"
Bir kaç hışırtı sesi duyduktan sonra cevap gelmişti .
"Gel tabi babam yeni çıktı annem de dükkana gidecek şimdi, hem ne olduğunu söyleyecek misin?"
"Oraya gelince söyleyeceğim. " dedim. Sesimin titrek çıkmasına engel olamadan .
"Tamam, seni bekliyorum, zaten bende seni arayacaktım güzel bir haberim var sana. "
"Tamam canım öptüm seni, kendine iyi bak. "
"Sende."
Bana nasıl güzel bir haber gelebilirdi ki özellikle böyle bir yerdeyken. İstemsizce bir umut sardı dört yanımı.
Ve ben Firuze...
Umutla beklediğim hayatın koca bir yalan olduğunu, herşeyin bir kandırmaca olduğunu çok geç farkedecektim. Herşey için çok geç olacaktı.Öncelikle Merhaba,
Bu benim ilk kurgum ve hata olursa affola.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eşkiya
General FictionBazı kısımlar tam olmasada +18 içerik barındırmaktadır. Zümrüt yeşili gözleriyle herkesin aklını başından alan genç bir kız: Firuze Nevroz. Çölde eşkıyalık yaparak geçimini sağlayan, çölün korkulu rüyası: Ali Bin Abdul Rahman. Hikaye, Firuze'nin ye...