Akşam vaktiydi.
Kuşlar, gökyüzünde güzel bir ahenkle uçuşurken hafifçe esen meltem saçlarımı uçuşturuyordu.
Rüyada gibi hissediyordum kendimi. Karşımda, hayatım boyunca görmediğim ama hep merak ettiğim çöl, koskoca, saraydan çalıntı gibi yapılmış bir han ve bir adam.
Destansı bir masal için tüm malzemeler mevcuttu elimde.
Güzel bir kız ve yakışıklı bir oğlan. Aralarında ki o çekişmeli aşkın kuvvet-i Katrina kasırgası gibi sert ve güçlü.
Unutuyordum işte.
Bunlar sadece masallarda olurdu.
Rüyalarımda dahi göremediğin böyle bir hayatı yaşayabileceğimi zannetmekti ilk hatam.
Herşeyin kolay olduğunu sanıp her söylenilen söze inanmamsa ikinci hatam.
Olmuyorsa, bırakacaktın akışına. Nehire düşen bir parça gibi akıp gidecektin. Alıp seni nereye götürüyorsa nehir, debelenmeyecektin.Debelendikçe kabarırdı o su. Zarar verirdi sana.
Kendi kendime kafamı ileri geri sallayarak Fatıma'nın bana verdiği küçük bavul'a birkaç parça eşya koydum. Eşyam bile diyemiyordum.
Buradaki hiçbir şey bana ait değildi!
Ne bu han, kıyafetler, oda... Ali bile bir başkasınındı.Çölü hep hatırlamak adına küçük bir şişeye sahrayı doldurmuştum. 3 ay boyunca yaşadığım bu güzel, huzurlu anları bana hep hatırlayacaktı.
Bavulu görülebilecek bir yere koyduktan sonra, burada ki son akşam yemeğimi yemek için aşağıya indim.
Gözüme ilk gün renkli gözüken bu duvarlar şimdi bana anlamsız bakıyordi. Her bir deseni bana sırıtıyor ve fısıldıyordu: لم تفعل(Sen yapmadın.)
Ayaklarım ağırlaşıyordu. İki adımda vardığım merdiven her adımım da uzaklaşıyordu.
Ağır adımlarda indim merdivenden. Herkes geniş kahverengi masada benim için toplanmış veda yemeğini buruk ve tatsızca yiyorlardı.
Adım seslerimi duyan masadakiler kafasını bana çevirip baktı. Burukça gülümsedim. Her birinin surat ifadesini kazırken beynime bana ayrılan sandalyenin yanında Ali'nin oturduğunu gördüm.
İster istemez heyecanlandım. Kalp atışlarımın hızlandığını hissediyordum. İstemsizce bir arzu oluştu içimde. Ona sımsıkı sarılmak ve öpmek istiyordum.
Bırakma beni!
Sen ben ol bende sen olayım karışsın hislerimiz sonsuza dek birbirine kenetlensin bedenlerimiz...
Sandalyeye oturduğumda önumdeki boş tabağa anlamsız birşeymiş gibi uzun uzun baktım.
İştahım yoktu.
Yanımda son nefes alış verişini hissettiğim adamın yanında otururken sadece onun sesini duymak, rayihasını solumak, bedenini hissetmek istiyordum.
Yaşadığım olaydan sonra ilk kez çaresiz hissettim kendimi. Yapabileceğim herşeyi yapmıştım. Fakat şimdi elimdeki tüm çareler tükendi.
"Firuze, tabağına hiç dokunmamışsın bile."
Daldığım hayal aleminden Ahmet amcanın sesiyle çıkınca elimdeki kaşığı yere düşürdüm. Yaptığım sakarlıkla kendime kızarken yere düşen kaşığı almak için eğildim.
Fakat Ali'de benimle aynı anda eğilince kafalarımız tokuşmuştu. Canımın acısıyla ses çıkarırken herkes 'in gülünç seslerini duyabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eşkiya
General FictionBazı kısımlar tam olmasada +18 içerik barındırmaktadır. Zümrüt yeşili gözleriyle herkesin aklını başından alan genç bir kız: Firuze Nevroz. Çölde eşkıyalık yaparak geçimini sağlayan, çölün korkulu rüyası: Ali Bin Abdul Rahman. Hikaye, Firuze'nin ye...