Fatıma'nın Hikayesi
Koskoca kalabalığın arasında ki yalnızlık hissi....
Caddelerin ara sokaklarından geçerken gözüme çarpan her insan yalnızlığımı hissettiriyordu bana.
Sokak yemeklerinin burnuma dolması ve acıktığımı hissettirmesi. Eksilmeyen nane çayının keskin kokusunun bile keyiflendirir bir hale sokmaması. Büyüdük. Hepimiz bize küçükken güzel gelen ve zevk veren şeylerin değerini aslında büyüdükçe ne kadar da basit ve değersiz zevkler olduğunun farkına vardık. Ne kötüydü büyümek, hayatın gerçekliğinin farkına varmak ve birşey yapamadan çaresizce izlemek...
Sağ üst dükkanda oturan yahudi tüccara bakıp selam verdim. Bana gülümseyip gelmemi buyurdu. Buruk bir tebessümle sonra diyerek işaret dedim.
Anlamış olacak ki birşey demeden cebinden bir kese çıkarttı ve bana fırlattı. Keseyi cebime atarken, ortamın iyice kalabalıklaştığını farkettim.
Bugün bir eğlence mi vardı ne?
Umurumda değildi ne eğlence ne kalabalık ne de insanlar.
Kendimi bu koskoca şehirde yalnız kalmış, annesini kaybetmiş bir kedi yavrusu gibi hissediyordum.
Elimde bulunan tek değerli şey küçük kız kardeşim ve darbukamdı.
Her hafta sonu okyanus kıyısındaki gizli yerime gider ve orada ki sessizliğe kapılarak darbukama vurarak ispanyolca ezgiler mırıldanırdım.
Babamın işi yüzünden çoğu zaman karşı tarafa geçerdik ve orada ki ispanyol çingenelerinden çok güzel ezgiler öğrenmiştim.
Şimdiyse kıyıya ulaşmanın verdiği huzurla kayalık alandan çıkıp arka tarafa geçtim. Gördüğüm metruk bina beni bir nebze olsun mutlu etmişti.
Burası benim gizli mabedimdi. Tüm dertlerden, sıkıntılardan, çaresizliklerden kaçıp sığındığım ve kıyıya vuran dalgalara anlattığım sırlı kelimelerimin olduğu bu metruk bina benim sarayımdı.
Kırılmış camın önüne yanaşıp eşsiz güzellikteki maviliğe baktım.
Hava her zamanki gibi açıktı. Su gayet sakin ve berraktı. Elimdeki darbukayı kendime çevirip tahta döşemelere oturdum ve en sevdiğim ispanyol ezgisini söylemeye başladım.
Her melodisi ayrı bir aleme sürüklüyordu beni. Sanki bambaşka bir yerde yaşıyormuş hissi verip orada olduğunu fısıldıyordu bu sırlı melodiler.
Darbukamı çalmaya devam ederken işittiğim erkek sesiyle tedirgince ayağa kalkıp etrafı kolaçan ettim.
"Kam umruka?" ( kaç yaşındasın)
"Abi ne biçim bir soru bu?"
"Ulan çocuk bile senden daha iyi döverdi adamı. "
Adımların buraya geldiğini duyunca telaşla evden çıkıp dik kayalıkların arkasına saklandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eşkiya
Ficción GeneralBazı kısımlar tam olmasada +18 içerik barındırmaktadır. Zümrüt yeşili gözleriyle herkesin aklını başından alan genç bir kız: Firuze Nevroz. Çölde eşkıyalık yaparak geçimini sağlayan, çölün korkulu rüyası: Ali Bin Abdul Rahman. Hikaye, Firuze'nin ye...