Yok olan olan onca hayatlar varken umutlarım yerle bir olmuş kimin umurunda?
22.30
Saat tam tamına 22.30
Elimde telefon, aklımda binbir soru işareti ve kalbimde oluşan endişe kırıntıları ile limana doğru yürüyordum.
Etraf olabildiğince sessiz ve karanlıktı. Birkaç sokak lambası hariç etrafı hiç bir şey aydınlatmıyordu. Ay bulutların ardına gizlenmiş tüm ışığını bizden mahrum etmişti.
Hoş o da ışığını kendi üretmiyordu.
Esen soğuk rüzgârla montuma iyice sarındım ve adımlarımı hızlandırdım.
Evdekilerin ruhu bile duymayacağı için çok rahattım. Babam kafayı bulmuş bir köşeye çoktan sızmış olmalıydı. Geri kalanlar umurumda bile değildi.
Bir an bir ürperti geldi içime. Soğuk ama içimi yakıp kavuran anlamsız düşüncelerle birlikte tüm bedenimi etkisi altına almıştı.
Adımlarımı durdurdum ve elimi yanımdaki ağaca koydum. Neydi bu bitmek bilmez his? Derin bir nefes aldım.
Tanrım! Ben ne yapıyordum böyle. Gece yarısı benim bu eşsiz yerde ne işim vardı. Hem neden Meyra hala beni aramamıştı?
Tüm bu olanlar saçmaydı. Geri dönmeli ve bu işi unutmalıydım. Adımlarımı ters yöne döndürürken gökyüzündeki aya tekrardan baktım.
Dolunay vardı bu gece. Ay tüm ışığını sergilemek istercesine cesurdu bu gece. Ne kadar da muazzam bir güzelliği vardı ayın. Her anı bir başka güzel büyüsüne ve ışığına kapılmak imkansızdı. Ama her güzelliğin arkasında bir çirkinlik vardı. Tıpkı ayın ışığının kaynağı güneş olduğu gibi.
"Kahretsin!"
Tam önümde duran arabayla birlikte bir anda kendimi geri savurdum ve ağaçlıkların olduğu yere düşüp elime aniden batan dikenin acısıyla bağırdım.
Ben acı içinde ayaklanmaya çalışırken burnumun ucuna gelen bir el bana yardım etmişti bile.
"İyi misiniz?"
Panikle elimi çektiğim gibi bakışlarımı adama yönlerdirdim. Benden uzunca olan adam kara kaşlı kara gözlü olarak tabir edilen en fazla yirmilerin sonunda bir erkekti.
"Korkmanıza gerek yok, sakin olun hem yaralanmışsınız. " dedi elimi gösterek.
Kafamı sağa sola salladım ve cevap verdim.
"Ah! Şey ben bir anda çıktığım için üzgünüm. "
"İnan bana önemli değil, benim hatam hızlı kullanıyordum ."
Adam endişeyle elime bakarken ben elimi sakladım ve " Artık gitsem iyi olacak. " diyerek yürümeye başladım.
"Dur !" Dedi adam. Peşimden hemen koştu ve nefes nefese " Belli ki bir yere gidiyorsun, istersen seni bırakabilirim hem arabamda ilk yardım çantası var. Diyerek kolumu gösterdi ve Şey " dedi "Kanıyor. "
"Aksi iş tamda zamanıydı. "
"Birşey mi dedin?"
"Ha yok. " dedim bakışlarımı yere indirerek.
"Geliyor musun?"
Sıkkın bir nefes verdim ve " Yapacak başka bir şey yok gibi duruyor, umarım beni kandırmıyorsundur." Dedim utana sıkıla.
"Yok daha neler? Hadi gel sen benim kardeşim yaşındasın. " dedi.
Peşinden gittim ve bana arabanın ön kapısını açarak ilk yardım çantasının torpido da olduğunu söyledi. Çantayı torpidodan alırken o da hemen bindi ve gazlayarak benim gittiğim yönden ters yola gitmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eşkiya
General FictionBazı kısımlar tam olmasada +18 içerik barındırmaktadır. Zümrüt yeşili gözleriyle herkesin aklını başından alan genç bir kız: Firuze Nevroz. Çölde eşkıyalık yaparak geçimini sağlayan, çölün korkulu rüyası: Ali Bin Abdul Rahman. Hikaye, Firuze'nin ye...