daniel

22 2 5
                                    

Yarım saattir yoldaydık ve Kyungsoo arabanın tüm camlarını açtığı için de içerisi toz toprak olmuştu. Allah'ın belası şehir. Çoktan iki şişe suyu götürmüştüm ama hala dilim damağım kupkuruydu. Belki de kendimi camdan atmalıydım. 

"15 dakika demiştin orospu çocuğu."

"Bana hakaret etmek için orospuları mı kullanıyorsun sen?"

"Keşke İbrahim'in çocuğu olsaydım. Belki o zaman toprağı eşeleyince su çıkardı da ben de rahatlardım."

"Arkada su var salak. İçsene onları."

"Soğuk değil ama. İbrahim'in oğlu soğuk su bulmuştu hem. Sıcak değil."

Ani bir frenle arabayı durdurdu ve araçtan indi. Aynı anda hem küfrediyor hem de arabanın üstündeki dolaptan su çıkarıyordu. Beş litrelik bir su bidonunu binbir güçlükle oradan indirdi ve benim kucağıma attı. Soğuk su.

"Torpidoda pipet var. Daldır içine pipeti ve zıkkımlan. Bir daha da konuşma."

Bir yarım saat daha ilerledik ve sonunda büyük bir demir kapının önünde durduk. Kapının üzerinde İspanyolca Daniel'in Villası yazıyordu. Ama ileride bulunan ev bir villadan daha fazlasıydı. Elimdeki boş bidonla önümdeki Kyungsoo'yu takip ede ede ilerliyordum. Belki de buraya gelmek kötü bir fikirdi. Belki de bunlar bir organ mafyasıydı ve organlarım için Kyungsoo beni buraya getirtmişti. Ya da uyuşturucu baronuydular. Kim bilir belki de ikisi. Hassiktir be dedim dışımdan.

"Güzel ev değil mi? Daniel burası için epey uğraştı."

"Koreli misin Kyungsoo? Yoksa melez mi?"

Aniden durdu. Bir bana bir de elimdeki boş bidona baktı. 

"Neden o bidon hala elinde?" diye sordu. Ama soruma cevap vermedi. İç çekip merdivenleri çıkmaya devam ettik. En son bir odanın içine girdik. Bana baktı ve dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı.

"Bak Chanyeol. İçeride ne olursa olsun sakın Daniel söylemeden kapıdan dışarı çıkma tamam mı?"

"Neden ki?"

"Bilmem. Şu ana kadar kim o söylemeden çıktıysa evden dışarı adımını atamadı da ondan."

Sıkıntılı bir nefes verip beyaz lake kapının altın rengi kolunu tuttu ve kapıyı açtı. İçerisi kırmızının her tonundan eşya barındırıyordu. Vay be dedim içimden. Şu Daniel denen adam kırmızıyı seviyormuş. Kırmızı duvarlar sanki bir seks odasındaymışız gibi hissettiriyordu bana. Allah biliyor ya daha önce hiç bir seks odasında bulunmamıştım. Görmemiştim de. 

Kyungsoo yanımda kaskatı bir şekilde kesilmiş, karşımızdaki masanın arkasındaki adama bakıyordu. "Burada kal bi saniye." dedi ve masanın oraya doğru ilerledi. Hoş gidebileceğim bir yer vardı da sanki. Masanın arkasındaki adam kalçalarını masaya dayamış arkası bana dönük bir şekilde Kyungsoo ile konuşuyordu. Ben de fırsattan istifade odayı incelemeye başlamıştım. Tavanda kocaman elmastan yapılma bir avize asılıydı. Gerçi anlayamıyordum uzaktan elmasların gerçek mi yoksa sahte mi olduğunu. Kıpkırmızı duvarların birinde birbirinden ilginç silahlar asılıydı. Pompalılar, tabancalar ve adını bilmediğim bi kaç silah türü daha. Piç duvarı süslemek için silah koymuş resmen. Diğer bir duvarda devasa boyutta bir tablo vardı ve anadan üryan iki adam oturdukları koltukta birbirlerine bakıyorlardı. Belki de konuşuyorlardı. Çirkin piçler dedim içimden. Diğer bir duvarda ise içi doldurulmuş hayvan kafaları asılıydı. Geyik vardı ve bir tane de tilki. Piç dedim bi daha içimden. Piç adam duvarı süslemek için hayvanları öldürmüş.

Ben gözlerimi kısmış, Daniel'e piç demekle meşgulken odada tanımadığım bir ses yankılandı. Ulan orospu dedim kendi kendime. Bu odadaki kaç kişiyi tanıyorsun ki zaten.

"Meksika'nın gözde bebeği sen misin?"

Masaya doğru döndüm ve kollarını göğsünde bağlamış, bana kaşları çatık bi şekilde bakan adamla göz göze geldik. Vay anasını dedim. Ne güzel gözleri varmış. Siyah saç tutamları alnına düşmüş, ince dudaklarını sımsıkı kapamış ve badem rengi gözlerini bana dikmişti. 

"Şey....Sanırım?"

"Güzel, ben Daniel."

"Evet, bahsettiler."

Çok ilginç bir şey söylemişim gibi Kyungsoo'ya döndü.

"Bahsettin mi harbi Kyungsoo?"

"Hee, bahsettim."

"Keşke bahsettiğini haber etseydin."

"Daha demin dedim ya."

"Olsun, keşke bi daha deseydin."

"Niye ki?"

"Bilmem."

Aralarında geçen saçmik konuşma ayakta bekleyen ve çişi gelmiş olan beni sanki hiç zora sokmamış gibi bağırdım.

"Pardon da bana şu bahsettiğiniz anlaşmayı bir an önce söyleyebilir misiniz? Çünkü çok acayip çişim geldi ve sanırım senin iznin olmadan odadan çıkarsam beni hadım edersin."

İki adam da bağırışım üzerine bana baktı. Daniel kafası karışmış bir şekilde Kyungsoo'ya döndü.

"Meksika'nın bebeği gerçekten bu mu Kyungsoo?"

"Hee."

Daniel sıkıntıyla iç geçirdi ve bir el hareketi ile beni yanına çağırdı. Piç dedim içimden. Bana emrindeki adamlarından biriymiş gibi davranmıştı ve bu çok zoruma gitmişti. Acaba ona dışımdan piç desem ne yapar diye düşündüm. Kyungsoo'nun onun hakkında söylediklerine bakarsak büyük ihtimalle beni hadım ederdi. 

"Bak Meksika bebesi. Buraya gelmeden önce Kyungsoo ile bir anlaşma yaptın, doğru muyum?"

"Doğrusun."

"Ve buraya gelince de benimle yapacağın anlaşmaya sadık kalmak zorunda olduğunu da söyledi, doğru muyum?"

"Doğrusun ama ben sadık kalacağıma dair bir şey söylememiştim."

Kollarımı göğsümde bağlamıştım ve bütün ağırlığımı sol bacağımı verip hafifçe kalçalarımı sallıyordum. Çişim çok gelmişti.

"Neden öyle hareket ediyorsun Meksika bebesi?"

"Lavaboya gitmem lazım da ondan."

Ulan piç dedim içimden. Biraz daha aç içseydin ölür müydün dedim. Ölürdüm. Valla da billa da ölürdüm. Ama şimdi de içimdeki çişi tutmaktan ölecektim. En sonunda Kyungsoo Daniel denen adamın kolunu tuttu ve dakikalardır demesini istediğim şeyleri söyledi.

"Baekhyun, lavaboya mı gitse acaba?"


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 14, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

düşmem ben kanatlarım var ruhumdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin