Bazen kafamın içinin dumanla kaplı olduğunu hissediyorum. Dişlerimi sıkıyor, baskıyı geri itmeye çalışıyorum. Bana ağrı vermiyor bu baskı ama sürekli hissettiğim kimsesizliğim yüzünden ağır geliyor.
Evet, kimsesizdim. Bu kelimeyi Affan'dan öğrenmiştim. Kendi kendine konuştuğu bir zamandı ve garip bir ifadeyle 'kız kimsesiz işte! ' demişti. Söyleyiş şekli havaya sert bir kampçı vurmuş şiddetini benden esirgemeyerek yalnızlığa itmişti.
Yalnız ve cahildim.
Evet, hayatı bilmiyordum ama Affan'dan çok şey öğreniyorum. Mesela bilmemenin mutluluk olduğunu öğrendiğim gibi esaret olduğunu da bana öğretmişti.
Mutluydum çünkü canımı yakacak gerçeklikleri bilmiyorum. Esirdim, çünkü beni başkasına muhtaç bırakıyordu.
Tabiatımın özgür olduğunu da bu yolla öğrendim. Çünkü bir şeyler öğrenmek için zamanı öldürüyordum. Bu yüzden benliğim ilk öğretmenimi öğrenmeye meyletmişti. Onu sürekli gözetlememden rahatsız olsa da bana çok şey kazandırmıştı. Mesela kuşlara el sallamanın yanlış olduğunu şaşkın mimiklerinden öğrenmiştim. Ya da normal insanların kara korkuyla bakmaması gerektiğini.
Yine de çok yarımdım.
Sıradanlaşmış hayatımız devam ediyordu ama sanki artık bana inanıyor gibiydi. Hiç bir şeyi hatırlamadığıma emin gibi.. Ama buna rağmen benimle arasına bir duvar örmüştü.
Garipti. İçim bir şeyler biliyordu. Mesela bu duvarı tanıyordum. Önce ki hayatımda bu duvarla tanışmış olmalıydım. Ya da öfke ve korkuyu biliyordum ama her gece üşüdüğüm ya da korktuğum için yatağına tırmandığım da sıcaklığını benimle paylaştığı zaman içimde hissettiğim sıcacık duyguyu tanımıyorum. Bu tanımadığım duyguya o kadar açtım ki bunu sanki gözlerimde görüyor ve gördükçe geriliyor gibiydi.
Yine o sıcacık duygunun kolları arasında uyandım. Başım geniş göğsünün üzerindeydi ve bir eli yorganın dışında kalmış kolumu sarmaladı. Uyurken hissetmiş gibiydi. Yine göğsümün içinde bir şeyler hareketlendi ve gözlerim doldu.
İlk defa uyandığım da onu yanımda bulmuştum. Ondan korkmam mı yoksa sığınmam mı gerektiğini bilmiyorum. Sadece...
Sadece o anı, o ana göre yaşıyordum."Uyanık olduğunu biliyorum."
Ne? Öylece adeta taş kesildim. Kılımı dahi kıpırtmazken yutkunma ihtiyacıyla doldum taştım.
Gözlerimi yavaşça dışarda kalan koluma indirdim ama helen iri, sıcak elinin orda olduğunu gördüm.
Başını eğdi ve ona bakmamı bekledi. Bunu biliyordum ama ruhum içinde hapsolduğu bedene şiddetle çırpınıyordu. Ona karşı geldim ve yavaşça başımı kaldırıp ona ürkek gözlerle baktım.
Soğuk gözleri bir an yumuşar gibi oldu ama yüzü gülümseyi unutmuş gibi kaskatıydı.
"Akşam kabus görmedin" diyerek bildiğim bir şeyi dile getirdi.
Aralanan dudaklarımdan bir kelime dökülmeyince kolunu başımın altından çekip yavaşça doğruldu ve bana sırtını dönerek, ayaklarını yataktan indirdi.
O bilmediğim dilde, bir şeyler mırıldanarak kalkıp gittiğinde, yatağın boşalan tarafı beni üşüttü ve yorganın içine iyice sindim.
"Sobayı yaktım. Isınana kadar o yataktan çıkma."
Sonra başıma kalırsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabani (Rulet'in Çocukları)~ Tamamlandı!
ActionVahşi bir hayatın içine düşmüş narin bir beden, yabani bir adamla baş edebilecek miydi? Burası dışarıdan bakıldığında hipnotize edici eşsiz bir güzelliğe sahipti. Aynı Affan gibi. Peki yaşamak nelere bedeldi ? "Affan'ın anlamı ne?" "İradesiyle kötü...