Eser: Günaydın Sonay.
Eser: Bugün işe gitmedin mi?
Eser: Umarım iyisindir.
Art arda gelen üç bildirim sesiyle birlikte gözlerimi güçlükle araladım ve yastığımın yanında duran telefonumu alıp kilidini açtım. Merak edilme duygusunu ilk kez tadıyor olmanın hazzını yaşarken bir yandan bunu nerden bildiğini merak ediyordum.
Soğuk algınlığına yakalandığım için bir günlük izin alıp işe gitmemiştim.
Sonay: Merak etme, iyiyim. Sadece biraz hastayım.
Sonay: İşe gitmediğimi nereden biliyorsun? Bizim orada çalışan biri misin yoksa?
Eser: Geçmiş olsun. İlaç kullanıyor musun, kendine dikkat et.
Sonay: Soruma cevap verir misin lütfen? Beni düşündüğün için teşekkür ederim.
Eser: Evet, sizin orada çalışıyorum. Hatta patronunum. Seni terfi ettiriyorum şimdi de.
Sonay: Patronum 68 yaşında. Senin kadar hızlı mesaj yazabilir mi bilmiyorum. Hatta mesaj yazabilir mi onu bile bilmiyorum.
Eser: Torunuma yazdırıyorum?
Sonay: Haha! Adamın çocuğu bile yok ama direnişini takdir ettim.
Eser: Pes ediyorum! Neyse en azından sizin oradan biri olmadığımı anlamışsındır.
Sonay: Evet ama hâlâ nasıl bildiğini merak ediyorum.
Eser: Boşver, sonra öğreneceksin nasılsa.
Eser: Şu an ne yapıyorsun? Çok mu hastasın?
Sonay: Eh, burun deliklerimi peçeteyle tıkamak zorunda kaldım ama onun dışında fena değilim.
Eser: Yorgun hissetmiyor musun?
Sonay: Evet, bir de o var tabii...
Eser: Şey, burnuna peçete tıkadığın halini görmek isterdim. Bana fotoğrafını göndermezsin, öyle değil mi?
Sonay: Tanımadığım birine fotoğrafımı gönderir miyim sence?
Eser: Duyan da sanki seni ilk kez göreceğim sanır. Seni sürekli görüyorum, sadece burnundaki peçetelerle hiç görmedim.
Sonay: Sen de bana fotoğrafını gönderirsen olur.
Eser: Tamam, vazgeçiyorum.
Sonay: Belki bu sefer ikna ederim sanmıştım.
Eser: Henüz vakti değil. Beni ilk kez yüz yüze görmeni istiyorum.
Sonay: Anlıyorum, haklısın.
Eser: Ama şu an yanında olmayı o kadar isterdim ki. Aklım sende kalacak hep. İyi olduğundan emin misin? Endişelenmeyeyim diye yalan söylemiyorsundur umarım.
Sonay: Sadece biraz soğuk algınlığı... Bu kadar dramatize etmeye gerek yok sanki.
Eser: Haklısın. En azından kendine çorba falan yap, iyi gelir sıcak sıcak.
Sonay: Boşver, o kadar tembelim ki burada gripten ölmeyi yeğleyebilirim.
Eser: Böyle şeyler söyleme Sonay. Şakası bile korkunç.
Sonay: Afedersin, sadece ne kadar tembel olduğumu anlatmak istemiştim.
Eser: En azından ıhlamur falan yap.
Sonay: Tekrar etmemi ister misin?
Eser: Anlaşıldı. Tembel teneke!
Sonay: Hey, ağzını topla!
Eser: Yoksa ne olur?
Sonay: Yoksa karşıma ilk çıktığın an seni bir güzel döverim!
Eser: Hahahahaha!
Sonay: Gül bakalım sen... Neyse, ben biraz daha dinleneyim.
Eser: Tamam, daha sonra durum bildir ama.
Sonay: Tamam anne.
Eser: Kendine iyi bak.
Telefonu bırakıp yeniden gözlerimi kapattım ve güçlükle nefes alıyor oluşumu yoksaymaya çalışarak sırt üstü yatmaya devam ettim. Aynı şekilde yaklaşık iki saat kadar yattıktan sonra kapı zilinin çalmasıyla yataktan çıktım.
Meraklanmıştım çünkü benim evime gelen giden olmazdı. Nedense bir an heyecanlanmıştım. Sanki kapıyı açtığım an karşımda Eser'i bulacaktım.
Heyecanımı dizginlemeye çalışarak daire kapısına yaklaştım ve kapı deliğinden gelenin kim olduğuna baktım. Dışarıdaki kişinin kafasında motorsiklet kaskı vardı, sanırım kuryeydi.
Kapıyı araladım ve dışarı baktım.
"Sonay Albayrak?"
"Buyrun, benim?"
Adam hemen bir poşet uzattı ve "Buyrun." dedi.
"Ben yemek söylememiştim?"
"Bülbül sokak, numara 48 değil mi? İsminiz de Sonay Albayrak."
"Evet ama... Ödemesi ne kadardı?"
"Ödemesi yok, zaten ödemişsiniz."
Muhtemelen garip biri olduğumu düşünüyordu. Gitmeden hemen önceki bakışları, bunu doğruluyordu.
Poşeti masaya koyup içindeki kalın kartondan kaseyi çıkardım. İçindeki her neyse hâlâ sıcacıktı. Kasenin üzerine kapatılmış beyaz plastik kapağı çıkardığımda beni sıcacık bir tavuk çorbası karşıladı.
Eser'in çorba yapıp içmemi söyledikten sonra ona bunun için çok tembel olduğumu söylediğim mesajlar geldi aklıma. Çorbayı öylece bırakıp odama döndüm ve telefonumu elime aldım.
Sonay: Az önce evime gelen çorbayla bir alakan var mı?
Eser: Sen tembel olabilirsin ama ben değilim. Afiyet olsun!
Sonay: Nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.
Eser: Abartma Sonay, yalnızca çorba.
Sonay: Hayır, bunun benim için ne kadar önemli olduğunu bilemezsin.
Eser: Soğumadan iç lütfen. Sonra da ilaçlarını iç.
Sonay: Peki. Karşılığında sana kahve ısmarlayacağım.
Eser: Sonay, senden beklediğim tek karşılık beni sevmen. O da seni seviyor olmama karşılık. Bir çorbanın lafı bile olmaz.
Sonay: Bir süredir bunu düşünüyordum, biliyor musun? Aslında seni sevmemem için hiçbir neden yok.