sinirle, derin bir nefes aldı göksel. "pekâlâ, dinliyorum."
"kadehin dibini vurunca dostlar masaya
gönlümün sokaklarında kandiller yanar
muhabbet demini salınca hafiften havaya
gözlerim gözlerini, felaketimi arar""siz ne saçmalı-"
"şimdi galata'da bi' meyhanede
aklım o zat-ı şahanede
dostlar gönlümü eyler boşa
artık kalmadı bir bahane de
şans ne gezer divanede
onca içtik meyler boşa
sonsuz bir akşamüstü şimdi
hasret gitmez çakıldı kaldı semaya
canımın canı gönlümü kahret
gitme, müptela etme cefaya
sonsuz bir akşamüstü şimdi
gitmez çakıldı kaldı semaya
canımın canı gönlümü kahret
gitme, müptela etme cefaya"birkaç saniyelik sessizliğin ardından, şaşkınlık kokan bir nefes verdi göksel dudakları arasından.
"sözler güzelmiş."
"elbette öyle. fotoğrafını izleyerek yazmıştım."
"başka?"
"belki biraz da ağlamıştım."
"onu sormadım aslında... yani...
tüm bunların nedeni nedir?""biraz hızlı gitmiyor musun? daha yeni anlatmaya başladım."
"peki ne zaman anlatmayı bitireceksin?"
"en sevdiğin sayı nedir?"
"hım... beş sanırım."
adam, hafifçe güldü. "sayı dedim, rakam değil."
"on altı. en güzel yaşımdı sanırım."
"pekâlâ. bana on altı gün ver."
"ya vermez ve tam şu an gidip numaramı özel numaralara kapattırırsam?"
"yeni bir hat almak sandığın kadar zor değil."
"ya seni polise verirsem?"
"bunu yapmazsın."
"of! tamam. yalnızca on altı gün."
"pekâlâ. yalnızca on altı gün."
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sevda tanrıçası
Short Story•calling, tamamlandı "seni sevda tanrıçası yapan, şu aptal gönlüm değil mi?"