kadın, çalan telefonuna doğru adımlarken bir yandan da birbirine girmiş gece siyahı saçlarını kaşıyordu. ekranda yazan 'özel numara' yazısıyla irkilip telefonunu koyduğu yerden aldı ve çağrıyı yanıtladı. bu adam neden onu gecenin bu saatinde aramıştı? saat dörde geliyordu.
"merhaba ve yuh artık."
"üzgünüm, tutamadım kendimi. sesini özlüyorum."
"ben..."
"bir şey söyleme."
"hayır, artık bir şey söyleyeceğim. gizli bir numaranın arkasına saklanmak yerine neden en azından gerçek numarandan aramıyorsun beni? adın, yüzün, hiçbir şeyin yok."
"tam da bu yüzden yapıyorum. adım, yüzüm, hiçbir şeyim var olmasın; beni yalnızca kelimelerimle tanı diye."
"bak, en azından adın..."
"sezai diyebilirsin."
"adın bu mu?"
"bilmem."
"of!"
"biraz da sen anlat diye aramıştım aslında," dedi adam, kadının yarısına kadar tül perdeyle örtülü penceresini izliyordu elinde bir rakı bardağıyla. "göksel, anlatman gerekenlerin içinde bir yerlerde var olduğunu biliyorum."
"sen... gecenin bu saatinde... kimliksiz ve belirsizsin. ama nedensizce öyle çok güveniyorum ki sana."
"anlatmanı istediğim şey bu değildi ama... sanırım bana yıllarca üstüne şarkılar yazabileceğim bir anı verdin."
"ben... kapatıyorum."
"dur, kapatma," dedi adam ve oturduğu yerden kalkıp boş sokakta yürümeye başladı. onu duyacağı ama göremeyeceği kadar uzaklaştığında, sırtını bir apartmanın eski duvarına yaslayıp yutkundu. "anlatmak için çok vaktim yok. sanırım bu gece de sesimi duyacaksın."
"pekâlâ. bekliyorum."
"eskilerden kalma bir sayfaydın
sararmıştın
biraz karalanmış
üzerinde yalnızlığından kalma iki damla yaştın
ağlamışsın
ağlamışım
çok ağlamışız"göksel, onun sesinin boğuk boğuk geldiğini duyuyordu. adamın sesi boş sokaklarda eko yapıp onun kulaklarına iki farklı yerden ulaşıyordu. o an ne cama çıkıp onun kim olduğunu bulmaya çalıştı ne de sorguladı. yalnızca yatağının içine girdi ve kalbine dokunan melodilerle gözlerini kapadı.
"eskilerden kalma bir sayfaydın
sararmıştın
biraz karalanmış
üzerinde yalnızlığından kalma iki damla yaştın
ağlamışsın
ağlamışım
çok ağlamışız
bakınca geçmişe
gidişin, zaman yok
yüreğim paramparça
içimde bitmeyen bir acı kanyor da
akmıyor bitmiyor, tarifsiz ne yalancı
bu kadar hayatta son bir şans daha yok"adam son sözünü de ettiğinde, göksel'in bilinci tatlı bir uykunun esiri olmuştu. telefonu kapatmadı, uyuduğunu bilmesine rağmen. kafasını duvara vurdu, gözünün kenarından bir damla yaş aktı.
"keşke, göksel... keşke, seni dizlerimde uyutabilecek kadar güçlü olabilsem."
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sevda tanrıçası
Cerita Pendek•calling, tamamlandı "seni sevda tanrıçası yapan, şu aptal gönlüm değil mi?"