"alo?"
"günaydın, sezai."
"günaydın göksel. aramana şaşırdım."
"aradım çünkü... sana ihtiyacım vardı."
"güzelmiş. ben de seni ihtiyacım olduğu için arıyorum."
"iyi de sen bana hiçbir şey sormuyorsun ki? ne gibi bir ihtiyaç bu?"
"ihtiyaç, sensin. sesin, kokun, ruhun ve her bir zerren." yutkundu sezai. "her neyse... ne için aramıştın?"
"sezai ben... ölüyormuş gibiyim. bu öylesine söylediğim bir söz değil, inan bana. nefes alamıyorum sanki. git gide daha da zayıflıyorum, yemek yiyesim, yataktan çıkasım yok hiç. hastaneye gidiyorum, sen hastalığını çoktan yendin, bu ruhani bir şey diyorlar. kendi kendimi bitiriyormuşum. ben... ne yapacağım?"
"kendine izin ver."
"ne için?"
"yaşamak için. göksel, günlerdir burnunu bile çıkartmıyorsun dışarıya. kendine izin ver, korkmak için, ağlamak için; kahkaha atmak ve acı içinde bağırmak için. dört duvar arasında ölümü bekler gibisin."
son cümlesini eder etmez, gözlerinden sicimle inmeye başladı gözyaşları. ölümü ona öyle yakıştıramıyordu ki.
"sanırım... haklısın. bunu nasıl yapacağım?"
"sanırım sana bunu anlatabilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sevda tanrıçası
Short Story•calling, tamamlandı "seni sevda tanrıçası yapan, şu aptal gönlüm değil mi?"