Anthony: Gerçekten de beni takmıyor musun acaba?
Anthony: Senin için endişeleniyorum Peter...
Anthony: Bir anda ortadan kaybolamazsın... En azından bana bir şey söylemelisin. Konuşmak istemiyorsan bile bunu bana söylemelisin!
Anthony Peter'dan cevap alamadığı her an biraz daha endişeye boğulurken, Jarvis'in sesiyle başını kaldırdı. "Efendim, mesajlarınız artık iletilmiyor. Cihazda bir problem olmalı, sinyal alamıyorum..."
Anthony şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırırken, "Hayır!" dedi, sesi öyle isyankar ve korku dolu çıkmıştı ki, ses tonunu ayarlayamadığının bile farkında değildi. Aniden odasının kapısı açıldığında gözlerini kapıya çevirdi ve ona bakan babasıyla hafifçe yutkundu.
"Sorun ne Anthony?"
"Ben..." Anthony duraksadı ve elindeki telefonuna baktı. Howard çatık kaşlarının altından kıstığı gözleriyle oğlunu incelerken, onun ağladığını fark edince, "Tony?" diye sordu.
Anthony öfkeyle başını kaldırırken, "Bana Tony demeye hakkın yok senin!" diye bağırdı. Tüm duyguları boğazına kadar yükselmişti. Boğazındaki yumru yüzünden sesi çatallaşırken bağırmaya devam etti. "Tam her şeyden vazgeçmişken, artık başka bir yolum olduğunu gördüğümde neden beni umursuyor gibi davranmaya başladın ki?"
"Anthony bana bağırma!"
Anthony, Howard'ı umursamaksızın bağırmaya devam etti. "Senin yüzünden! Annem öldüğünde küçücük bir çocuktum! Neden elini omzuma koyup beni teselli etmedin? Neden sekiz yıldır bana babalık yapmadın da beni böylesine yetersiz hissettirdin? Neden yaptığım her işte, daha iyisini yapabilirsin demek yerine 'aferin' diyemedin? Tanrım... Howard Stark! Dahi bilim adamı! Beş para etmez bir baba bozuntusu!"
"Anthony Edward Stark, söylediklerine dikkat et!" Howard doğrulurken, hafifçe yutkundu. Karşısında oğlu gözyaşlarına boğulurken, tüm nefretini kusuyordu ve kendini savunabileceği ufacık bir kalkanı bile yoktu.
Anthony, "Seni düşündüğüm için, ona cevap veremedim ve şimdi o... O ulaşamayacağım bir yerde!" diyerek elindeki telefonu duvara fırlattı ve telefonun parçalanışını izlerken, başını yastığına gömdü. "Defol git odamdan!"
Howard bir kez daha yutkunurken, sessizce kapıdan uzaklaştı ve arkasından sertçe çekerken yürümeye devam etti. Ağlayan oğlunu geride bırakırken kapı kenarındaki çantasını eline aldı ve evden çıktı. Oğlu için ne yapabileceğini bilmiyordu, bir şeyler yapmak istediğinde bile ona ulaşamıyordu, aralarında öyle bir uçurum vardı ki... Howard biliyordu, bu uçurumun sebebi kendiydi, yine de aynı sebeplere sığınarak vaz geçti oğlundan.
**
Peter, gemideki herkesin uyuduğundan emin olarak sırt çantasını omuzladığı gibi gemisinin olduğu kompartımana doğru gizlenerek koşmaya başladı. Ona bir cihazla ulaşamıyorsa, Milano'yu dünyaya dönmek için kullanabilirdi.
Ne de olsa Yondu'dan gemiyi nasıl kaldıracağını ve koordinatları nasıl gireceğini öğrenmişti. İnmeyi öğrenmemişti ama onun da bir çaresine bakabilirdi. Anthony'e ulaşması onun için yeterliydi.
Milano'ya ulaştığında, merdivenine uzandı ve kendini yukarı çekerek açık olan cam bölmeden içeri atladı. Cam üstüne kapanırken, koltuğuna yerleşti ve koordinatları girmesi gereken yere dün Yondu'dan öğrendiği koordinatları girdi ve "Umarım yaşlı mavik doğru koordinatları vermiştir!" diyerek kırmızı düğmeye bastı.
Milano yerden havalanırken, kompartımanın geniş hangar kapısı açıldı ve sayısız yıldızın ve morun en canlı tonlarının parladığı uzay gözler önüne serildi. Peter önündeki konsolu kavrayarak ileri itti ve yükselen gemi açılan kapıya doğru hızla ilerlemeye başladı.
Sonrası otomatik pilotun işiydi.
Peter kompartımandan Milano ile kaçarken, peşinden koşan Yondu'nun bağırışlarından bir haberdi.
Kıskıskıs
Bakınız, yürek diye buna derim ben. İndirmeyi bilmediği bir uzay gemisiyle dünyaya doğru yol alan Peter'a saygım sonsuz.
#son1
Profilimden yeni kurguma bakabilirsiniz. "Ruh Eşi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hikayemi Öğreneceksin | starkquill✅
Fiksi Penggemar"Yakın zamanda bu dünyayı terk etmeyi planlıyorum ve her şey sona ermeden önce birisine hikayemi anlatmak istemiştim." 27.06.19