Bir yıl. Koskoca bir yıl geçirmiştim onsuz. Onun kokusu olmadan. Onun sesi olmadan. O olmadan. Onun olmadan.
Özlüyordum. Her gün, her saat, her dakika aklımdaydı. Aklımdan tek bir dakika bile çıkmıyordu. Ondan başka bir şey düşünmek bana yasaklanmıştı muhakkak. Gülüşünü bir kez daha görebilmek için neler yapmazdım ki? Ancak o yoktu.
O gittikten sonra kalbimin durduklarını söylemişlerdi ancak kısa bir süre sonra hayata dönmüştüm. İyleşmiştim. Ancak kalbim çürümüştü. Kırıktım.
Onsuz olamıyordum. Olamamıştım da. Bir gün gelecek diye çok beklemiştim. Hastanede neredeyse beş ayım geçmişti ve gözlerim her zaman kapıdaydı. Belki yine geri döner diye. Belki yine bana döner diye. Ama gelmemişti, aramamıştı ve onu aradığımda numarasını değiştirdiğini her seferinde sinir bozucu o kadın bana tekrarlamıştı. Kızamamıştım. Kızmak istemiştim neden gittin diye, ona sormak, belki de hunharca bağırmak istemiştim ancak telefondan her defasında ona mesaj gönderirken bu aklımdan uçup gidiyordu. Mesaj yazarken bile kızamıyordum. Hiç kimseye gitmeyeceğini bildiğim mesajlarım beni biraz olsun rahatlatıyordu. O küçücük olasılık bile sayılmayan hayallere inanmayı istiyordum.
Her telefonum çaldığında kalbim ağzıma geliyordu, belki o arıyordur diye. Kapımın zili her çaldığında uçarak kapıyı açıyordum sırf o gelmiştir ve beni bekliyordur diye. Sonu her zaman hüsranla bitiyordu. Ancak ben pes edemezdim, çünkü o çoktan pes etmişti. Eğer ben de edersem kalbim atamazdı. Bu acıya katlanamazdım çünkü çok acıtıyordu. İnsanın nefesinin kesilmesi gibi bir şeydi onu bırakmak. Sanki onu düşünmeyince bütün dünya üzerime geliyordu.
Bu gün tam bir yılımı soldurmuştum onsuz. Zordu, çok zordu. Deli gibi özlemek çok zordu. Kimseye onu soramamak çok zordu. Ondan haber alamamak zordu. En zoru da kimseye bir şey anlatamamaktı.
Asaf, Melek, Batu, Ahmet, Erkam, Emre, Bora ve hatta Dolunay bile benimle Fırat hakkında konuşmuyorlardı. Benim iyiliğim için susuyorlardı ancak bu durum beni içten içe öldürüyordu -gerçi Dolunay'ın pek benim iyiliğim için yaptığını zannetmiyordum. Çünkü bu saçma hastalığımın tekrarlama olasılığı vardı ve bunun için üzülmemem gerekiyordu. Ancak üzülmemek mümkün değildi, kalbim onun için atarken.
Annemin odaya ani girişiyle artık bu girişlere alıştığımı fark ederek irkilmedim. Zaten artık ağlayamıyordum da o yüzden sahte göz yaşlarımı silmeme gerek yoktu.
Hastanede yatarken annem ile babam gelmişlerdi ve artık ayrılığa izin vermeyeceklerini söylemişlerdi. Asaf ile bana aynı muamele edeceklerini ve hatalarını bir daha asla tekrarlamayacaklarını söylemişlerdi. Bende artık bu saçma ayrılıktan bıktığımı anladığımda kabul etmiştim ancak Asaf hiçbiri şey olmamış gibi davranamıyordu. O çok zor bir çocuktu. Her zaman en nadir olan şeyleri ister ve biri ona hata yaptığında, asla o kişinin bir daha yüzüne bakmazdı.
Ancak benim için kabul etmişti annem ile babamı. Bir kaç ay sonra ise aralarını düzeltmişlerdi. Şu anda ise büyük olasılıkla babamla Asaf her Pazar günü yaptıkları gibi balık avlamaya gitmişlerdir. Annem ise her sabah olduğu gibi aniden odama girip beni kontrol etmeye gelmişti.
Yorganımın altına daha fazla gömülemeyeceğimi anladığımda annem yanıma gelmeden bir hışımla üzerimdeki çarşafı yana savurup yataktan hızlıca kalktım. Artık bana saçma gelen iyiliklerden kurtulmak istiyordum. Çabuk hareketlerle beyaz renk büyük gardırobumu açıp içerisinden giyebileceğim siyah bir pantolon ve beyaz kazağımı çıkarttım. Tam lavaboya gidecekken annem kolumu tutup ona dönmem için beni çevirdi.
"Yapma, lütfen bunu kendine yapma..."
Gözleri dolmuştu ve artık böyle davranmamdan dolayı yorulmuştu. Ancak bilmiyordu ki ben artık o olmadan böyle olacaktım. Yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirdim ve anneme sıkıca sarıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Aşk (İlk Aşk2)
RomanceAdam gitmişti sevdiği için. O her şeye rağmen çekip gitmişti çünkü seviyordu ve kadını üzmek istemiyordu. Ancak kadın başıboş kalmıştı. Kalbi atmamıştı o gidince, yeniden hayata döner miydi? Yeniden aşkını bulabilir miydi? Peki adam her şeye rağmen...