Fırat Soykan'dan
Arabamla Eyfel Kulesinin yanından hızla geçerken gözlerim mavi gökyüzüne kaymıştı. Tıpkı Deniz'in gözlerine benziyordu. Bir yıl geçmişti onu görmeyeli. Acaba o yumuşacık saçları uzamış mıydı? Beni düşünüyor muydu? İyi gelmiş miydi bensizlik?
O gün hayatımın en acımasız kararını almıştım ve pişman olmuştum ancak geri dönemezdim. Dönmemiştim de. Onun yerine Fransa'ya uçmuştum ve Fransız olan bir doktor arkadaşımın evine gitmiştim. Olanları Mike'a anlatmamıştım çünkü anlatacak durumda değildim. Üzgündüm, bitkindim ve pişmandım. Onun yanına yerleşmiştim. Küçüklüğümden beri ara sıra Fransa'ya gelirdim ve Fransızcam da iyiydi. Mike bana yardım etmişti. İlk başlarda evde kalmıştım hep, dışarı çıkmamıştım. Ancak sonra Mike ile konsolosluk yardımıyla da bir hastanede iş bulmuştum ve çalışmaya başlamıştım.
Arabamı çalıştığım hastanenin otoparkına park ettim. Hızlıca ilerleyip otoparktaki asansöre bindiğimde yeniden aynı maratonda olacaktım. Odama girecektim ve hastalarımı çağırıp işime başlayacaktım ve sonra yeniden eve dönecektim. Ancak bunu yapmaktan sıkılmıştım, sürekli bazı şeyleri merak etmekten. Telefonum çalmaya başladığında hattımı değiştirdiğim için Türkiye'den beni kimse aramıyordu ancak bu numara Türk numarasıydı.
Kararsızlıkla ekrana bakarken açmamalıydım ancak bir yıl geçmişti ve beni kimse bulamamıştı ve ben de bazı şeyleri öğrenmek istiyordum o yüzden yeşil tuşa basarak telefonu cevaplandırdım.
"Efendim."
Karşıdaki kişinin sesi soluğu kesilmişti sanki. Sessizlik beni yavaşça bitiriyordu. Ölmüş müydü acaba?
"Sanırım yanlış numarayı aradınız."
Telefonu tam kapatmak üzereydim ki tanıdık ve çok özlediğim bir ses konuşmaya başlamıştı.
"Fırat dur, benim Bora."
Şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırmıştım. Bora telefon numaramı nasıl bulmuştu? Telefonu kapatacakken yeniden konuşmaya başladı.
"Kapatma sana çok önemli bir şey söyleyeceğim. Sana ulaşmak tam bir haftamı aldı. Lütfen."
Bu sefer telefonu kapatmamıştım. Gerçekten önemli bir şey olabilirdi. Ya Deniz'in hastalığı tekrarlamışsa?
Kafamdaki korkunç soruyu unutmaya çalışarak Bora'yı dinledim.
"Sen gittikten sonra Lider hastaneye geldi ve babanın işini devraldı. İşini çok iyi yaptığı için baban seninle yaptığı bir yıl içinde hastanede olmazsa hastane ondan alınınacak anlaşmasını devreye soktu. Eğer iki gün içinde geri dönmezsen Soykan Hastanelerinin hepsi Lider'e devredilicek."
Duyduğum şeyle şaşırmıştım ama şaşırmaktan ziyade kızmıştım. Lider üvey kardeşimdi ve onu pek de sevmezdim. Hep aramızda bir sürtüşme olurdu. Daha fazla beklemeden telefonu kapattım ve asansörün açık kapısının kapanmasını bekledim. Eksi birinci kata basıp aşağı inmeyi beklediğimde hava yollarından bir saat sonrasına İstanbul'a bilet aldım. Bu kadar yurtdışı yeterdi. Kim kimden daha iyiymiş asıl şimdi öğrenecekti babam.
Deniz Barlas'dan
Karanlık. Heryer karanlıktı ve ben çaresizce uçurumun kenarında gibi hissediyordum. Yüzüme vuran hafif esinti beni ürpertiyordu sanki çatıdaki anı yeniden yaşıyordum. Hemen arkama baktım karanlığı delip geçen cılız bir ışık vardı ancak ben tam o ışığa uzanacakken aşağı doğru biri beni itti ve düştüm. Uçsuz bucaksız karanlığın içine düşüyordum her seferinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Aşk (İlk Aşk2)
RomanceAdam gitmişti sevdiği için. O her şeye rağmen çekip gitmişti çünkü seviyordu ve kadını üzmek istemiyordu. Ancak kadın başıboş kalmıştı. Kalbi atmamıştı o gidince, yeniden hayata döner miydi? Yeniden aşkını bulabilir miydi? Peki adam her şeye rağmen...