9. Bölüm

111 7 1
                                    

Hafif baş ağrısıyla birlikte eldivenlerimi çöp kutusuna atıp ameliyathane kapısından hızla çıktım. Bu aralar stres altında olduğum için başım ağrıyordu.

Fırat ile ameliyata başlamadan önce atışma tarzındaki konuşmamızdan sonra bir daha ne o ağzını açmıştı ne de ben. Onu unutuyor olabilir miydim? Bilmiyorum. Ancak artık daha az acıtıyor canımı ya da ben hissizleşiyorum gün geçtikçe, bilemiyordum.

Kendimi kantin katında bulduğumda gerçekten iç duygularımla ne kadar da meşgul olduğumu görmüştüm. Ne ara üç kat aşağı indiğimi hatırlamıyordum. Kantinden su aldım ve boş bir masaya oturdum. Cebimden ağrı kesici hapımı alıp su yardımıyla içtim. Başımın ağrısı şiddetlenmişti.

Neden böyle olmuştu ki? Demek ki ikimizin de birbirimizden ayrı kalmamız lazımdı. Ama çok güzeldi onunlayken, beni çok mutlu ediyordu. Sanki bir rüyadaymışım gibiydi, kusursuz ve inanılmaz bir şekilde gerçekti. Şimdi ise ayrıydık, hiç birbirimizin olmamışız gibi gerçekti bu.

O kadar içine gönülmüşüm ki bulanık düşüncelerimin bir anda kapağı açık olan su şişesinin yere düşmesiyle irkildim. Tam elimi uzatıp alacakken biri benim için bunu yapıp şişeyi yeniden masanın üzerine koydu.

Karşıma oturduğunda bir anda bedenime heyecan dalgası yerleşmişti. Lider'in dün beni getirdiği yer gerçekten mükemmeldi.

"Dün için gerçekten teşekkür ederim"

Bana gülümseyip göz kırptı.

"Rica ederim güzelim. Bu arada dün seni bıraktığım için üzgünüm, Asaf eve bıraktı mı seni?"

Güzelim? Biraz düşünceli bir ifadeyle ama aynı zamanda mutlu olarak sorusunu yanıtladım.

"Evet, bıraktı. Üzülmene gerek yok ben de yalnız kalarak kafamı dinledim."

Söylediğim şeye gülmüştü.

"Benim yeni bir planım var, yani hem hastane adına hem de doktorlarımızın birbirleriyle daha iyi anlaşıp kaynaşması adına bir fikir diyelim."

Meraklı bir tavırla hafif doğruldum.

"Anlat bakalım."

"Kamp düzenlemeyi düşünüyorum. Bu hastanenin ismini yurt dışına da duyurmasına katkıda bulunabilirim."

Heyecanlı bir şekilde devam etmesini bekliyordum.

"Biliyorsun bize yakın yerlerde savaşlar oluyor ve bazı hastaneler az tehlikeli yerlere kamp kurarak yaralılara yardım ediyor. Ben de geçenlerde bunun hazırlıklarına başlaması için birilerini oraya gönderdim. Çadırlar şimdiden hazır. Tabii bu iş gönüllü bir şekilde olacak ama ben kesin gideceğim."

Hayran kalmıştım. Gerçekten Lider çok inçe düşünceli ve akıllı bir adamdı.

"Tamamdır, ben de gelirim. Fırat ile konuştunuz mu? Çünkü eğer o kabul etmezse böyle bir şey olmaz."

Biraz endişelenmiştim, aslında Fırat kabul etmeyecek bir adam değildi ama inadı ona her şeyi yaptırırdı.

"Konuşmadım. Ama babam kabul etti."

"Peki ne zaman gideceğiz?"

"Tahminen bir hafta sonra falan gideriz."

Mutluydum çünkü hiç böyle bir şeye katılmamıştım. Ayrıca onlara yardım etmek gerçekten çok ayrı bir şey olacaktı.

Liderle biraz daha konuştuktan sonra ikimiz de işlerimizin başına dönmüştük. Öğleden sonra iki ameliyatım olmuştu ve birkaç hastam vardı. En son hastamı da muayene ettikten sonra akşam olmuştu bile. Dışarı baktığımda güneş çoktan batmıştı. O muhteşem manzara beni seyrediyordu sanki.

İnsanlar ne değişik varlıklardı, sanki ben insan değilmişim gibi, bazen üzülüyor bazen aşırı mutlu oluyor bazen de herkese kızabiliyordu... ancak içinde sinsice büyüyen şey sevgiydi kuşkusuz. Ne acımasızca ama... Sevgisiz olamazdı hiçbir insanoğlu, zira öyle olsaydı çok bencil olurdu. Bir de insanın karşısında hayat vardı. O daha tuhaf şey... Bazen insana gülümsüyor, hatta öyle bir gülümsüyor ki sanki harikalar diyarındaymışsın gibi, ancak bazen de sırtını dönüp gidiyor, seni yapayalnız bırakıyor hatta bazen nefessiz bırakarak öldürüyor seni. Yine de bazılarının en sevdiği şey bunlara rağmen yaşamak oluyor, yaşayıp bütün bunlara sualsizce katlanmak...

Belki de bu kadardır her şey. Kimi zaman yalnız bir cümle, çoğu zaman ise acı gerçekler...
























Kısa ama güzeldi 🌙

Son Aşk (İlk Aşk2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin