7*Ölü Kurbağa *

17 9 0
                                    

Gözlerimi karnımda büyük bir acıyla araladım. Gözlerimi açtığımda yumuşak bir yatakta yatıyordum. Hafifçe kalkmaya çalıştım ama acıyla inleyerek tekrar bedenim yumuşak yatakla buluştu.
Ayak ucumda bir fısıltı geliyordu. Odada benden başka biri vardı. Korkuyla kafamı kaldırıp, tıkırtıların geldiği yöne baktım. Karşımda koyu yeşil önlük giyen, siyah saçlı, yaşlı bir adam vardı. Saçları kısa ve çok azdı. Bana arkası dönük önündeki masada birşeyler le uğraşıyordu.

-Uyandınız mı sonunda?

Bana arkasını bile dönmeden, yumuşak bir sesle söyledi. Sanki iyiliğimi çok düşünürlermiş gibi. Ölsem daha iyi değil mi sizin için. Uyanmamı mı bekliyorsunuz. Bide bana yumuşak yumuşak söylüyor. Ah dede ah!!! Yaşından başından utan!!

-Sanki umurunuzda!

Dedim, kollarımla yataktan destek alıp doğrulurken. Bunu söylediğimde arkasını dönüp bana baktı. Onunda gözleri simsiyahtı. Zifir'in adamlarından biriydi işte. Ama bu adam biraz doktor gibiydi. Üzerinde yeşil bir üniforma vardı. Etraftada çeşitli otlar, birbirinden farklı bir sürü şişe vardı. Beni önce iyileştirip sonra öldürecek heralde.

- Öyle demeyin lütfen. Ayağınız nasıl?

Ne kadar resmi konuşuyordu, benimle. Aynı zamanda da çok kibar davranıyordu. Samimi olmaktan çekiniyor gibiydi. Ayrıca o söyleyene kadar bacağımın siyah bir otla kaplı olduğunu fark etmemiştim.

-Ne bu?

Dedim,bacağıma dokunarak. Bacağımdaki ot taş gibi olmuştu. Sanki Dünya daki alçıya benziyordu. Ama bu siyah bi ottu.

-Okiplik çiçeği. Bacağınız kırılmış. Bir müddet hareketlerinizde kısıtlama olacak.

Dedi, yanıma gelerek. Yanıma gelip eliyle anlıma dokundu. Sanırım ateşimi ölçüyordu. Elde ettiği sonuçtan memnun olmuş ki, hafifçe kafasını sallayıp tebessüm etti. Bide mutlu oluyor, kıyamam!! . Ne kadar iki yüzlü insanlar. Ben zaten öleceğim. Ölecek!!! Bir ateşim yok diye mutlu mu olunur??

-Kimsin sen!?

Dedim, sert bir ses tonuyla. Elinde küçük bir şişeyle yanıma geldi.

-Ben Şifacı Sanitatem.

-Sani..... Ney!!

Dedim. Ne söylediğini anlamayarak.

-Ama herkes bana " Sani" der.

Dedi, o yaşlı gözleri gülümsemeyle kısılarak. Sonrada üstümdeki örtüyü kaldırdı. Karnımdaki doğum lekesini açtı. Ona hiçbir tepki vermedim. Sadece ne yaptığını anlamaya çalıştım. Zaten istesemde tepki veremezdim çünkü kolumu kımıldatacak halim yoktu. Bedenimin her tarafı acıyla kıvranıyordu. Zaten ben ölü bir kızım, bu yaşlı adam bana ne yapabilirdiki! Elindeki şişedeki siyah sıvıyı karnıma akıttı. Siyah sıvı karnıma değmeye başlayınca, alev alev yanmaya başladı. Her noktası acımaya başladı. Kollarımda son kalan dermana hızla, yaşlı adamı ittim. Oda benim itmeme fırsat vermeden kendi geriledi. Yanan doğum lekemle acıyla inledim.

-Ne yapıyorsun, Sennn!!!

Diye, kükredim yaşlı adama. Cayır cayır yanan siyah doğum lekemin rengi biraz solmuştu. Acıda hafiflemişti.

-Bu yaptığım, Zifir'i biraz rahatlatacak.

Diyerek yanımdan ayrılıp masaya doğru ilerledi. Ben ise benim doğum lekemle Zifir 'in ne alakası olduğunu düşünüyordum. Yani ne alakası olabilirdi ki. Yıllarca taşıdığım bir iz bu.

-Ne dedin sen. Ne alaka bu!.

Diyerek sert bir bakış attım. Oda kararsız bir şekilde karşımda duran sandalyeye otursam mı, oturmasam mı diye bir müddet kararsız kaldı. Sanırım anlatmak istediklerinde kararsızdı. Hep bir gizem, hep bir gizem.....

IZDIRAP #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin