Issız

3.4K 119 47
                                    

Issız
________

Günlerden Salı... Tahir, her zaman olduğu gibi gün batımında, ufuk çizgisinden umutsuz ve beklentisiz dönüşünü yineledi. Tutma alışkanlığı olduğu günlüklerden anladığı kadarı ile tam bir senedir bu atıl deniz fenerinde yaşıyordu. Aslında yaşıyor mu, yoksa yaşayabilmek için kendini mi bulmaya çalışıyordu..? Bunu anlamak için de sık sık denize açılıp düşünüyordu.

Teknesini kayalıklara yaklaştırıp halatı sıkıca bağladıktan sonra kayalıkların ardından sıralanan taş merdivenlerden çıkmaya başladı. Kol çantasını omzuna taktı ve yere baka baka tırmandı tam otuz iki basamağı...

Deniz fenerinin ön tarafında kendisi için küçük bir masa ve iki sandalye vardı. Diğer sandalye yalnızlığını koruyordu ve ona çok acıklı görünüyordu. Çantasını tahta masaya bıraktı usulca. Ardından hep oturduğu sandalyesine yavaşça oturdu. Soluklandı bir süre, bu kez çok fazla kalmıştı denizde. Yazdıkça yazası gelmişti günlüğüne. Çantasını açıp içinden siyah kaplı defterini çıkardı ve sabahtan itibaren yazdığı notlara baktı.

Açıktayım... Deniz feneri ilk kez gözümü almıyor. Sonsuz maviliğin ortasında, sonsuz zihnimden kendimi ayıklamaya çalışıyorum. Yok, böyle olmayacak. Daha fazla böyle duramam. Daha fazla zihnimden parça gelmiyor aklıma. Denize dalmalıyım. Daldığımda aradığım huzuru bulduğumu hissediyorum. Çünkü daldığımda bu yalnız adada, yaşadığını bildiğim canlılar bana ev sahipliği yapıyor. Dün sabah daldığımda, mavi bir balık karşıladı beni. Uzun zamandır sürekli dalmama alışıktı ve bu kez bana şaşkın şaşkın bakmadan yüzdü benimle. Şimdi onu yalnız bırakmamalıyım. Misafir olmak için gitmeliyim...

Defterini kapattı sıkkınlıkla. Hala bir şeyler oluşmuyordu. Tek bildiği şey, geçmiş yaşamına dair bir şey yoktu ama onun üzerine binlerce kelime ile anılar sığdırmıştı. Ayağa kalktı ve içeriye girdi. Kapıyı açınca onu karşılayan ilk şey yatağı ve yanındaki kutularca defterleriydi. Yeni defterler almalıydı... Bu son defteriydi. Odanın soluna geçtiğinde, elinde tuttuğu balıkları tezgaha bıraktı. 'Bugün fazla balık tutmuşum, sanki kalabalık olacağım ya.' Diye geçirdi içinden.

Üzerindeki tuzlu su hissini atmak için duşa girdi. Hızlı bir duş alıp giyindikten sonra tekrar mutfağa geçip sabırla balıkları temizlemeye koyuldu. Bir senede çok yol katetmişti. İlk zamanlarında balığı temizleyeyim derken, geriye balıktan bir şey kalmıyordu. Ama şimdi tamamen harika bir iş çıkardığına inanıyordu.

Kılçıkları ve iç organlarını ayırdıktan sonra un ve yağ çıkardı. Una bulayıp tek tek kızartmaya koyuldu. Beyaz etin, kaynayan yağ ile buluşma sesi ona bir şeyler anımsatıyordu. Ama ne olduğunu bulamadıkça sinirleniyordu kendine. Olan balıkları tavadan aldı ve tabağına yerleştirdi. Dolaptan salata için yeşillik çıkarmak üzereyken, bir senedir ilk kez bir yabancının eline değiyordu tahta kapısı.

Kapıyı açmaya giderken duyduğu heyecan ve şaşkınlık hissine yabancıydı. Bir senedir hiçbir şey için ne heyecanlanıyordu ne de şaşırıyordu. Gülmüyordu veya ağlamıyordu. Sadece nefes alıyordu. Kafasını sallayıp daha fazla kapıdaki davetsiz misafirini bekletmek istemedi. Mavi, tahta kapıyı açtı ve karşısında gördüğü kişiyi tanımaya çalıştı.

Bir senede gördüğü insanları düşündü. En fazla iki kişi görmüştü ve onlarda yaşlı satıcılardı. Bu kez karşısındaki bir kadındı ve oldukça gençti. Kendisine şaşkınlıkla bakıyordu ve neden öyle baktığını anlayamadı. Asıl şaşkın olması gereken kendisi değil miydi? Yabancı olan karşısındakiydi oysa ki.

"Kusura bakmayın, kayboldum da... Bulduğum ilk kapıyı çaldım ben de." Kadının neşeli sesi ile kendine geldi. Boş bakışlarını kadına sabitledi.

KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin