11- Şüpheli

9 0 2
                                    

Saraya benzeyen evlerden bir tanesine girmiş ve etrafa biraz göz gezdirdikten sonra hep beraber koltuklara oturmuştuk.

Kutsal ve Mavi yaşanılanları anlamak için düşünüyorlardı. Karan ise etrafa bakmaya devam ediyordu.

"Dolunay, bunu nasıl yaptın? Bir sarılmayla Karan'ın üzerinde ki büyüyü nasıl kaldırabildin?"

Dedi, Kutsal. Düşündüm ama mantıklı bir açıklama bulamadım.

"Hiç bir fikrim yok. " dedim.

"Peki o zaman herkes Dolunay' ın yani merkezin bildiği prenses'in doğum kayıtlarını ve özelliklerini araştıracak."

Kutsal dediklerinden sonra ayağa kalktı ve kütüphanede gördüğüm ciltli kitaplara benzeyen kitapların yanına gitti. Parmaklarını kitapların üzerlerinde yazan hiç anlamadığım bir dildeki yazının üstünde gezdiriyordu. Kayıtların tarihleri olduğunu düşünürken. Kara'ın sesine döndüm.

"Dolunay senin kolunun morluğu bu yüzden mi geçti?"

Gözümü bir süre Kara'nın gözlerinde tuttum. Ve cevabımı bilmediğim için başımı aşağıya eğdim.

Mavi geldi ve elimi tuttu. Sanki aradığım gücü bulmuş gibi hissettim.
Karan ise ellerini bağdaş yapmış, gözleri yere odaklanmış bir şekilde beş adım ileri, beş adım geri gidip duruyordu.

Sonra gözleri masanın üstünde olan ismini bile bilmediğim bir alete baktı.
Siyah ve elde taşınabilir bir şeye benziyordu. Şekli dikdörtgen gibiydi.
Ve üzerinde bir tuş vardı. Bir takım silah aleti olarak tahmin ediyordum.

Masaya yaklaştı ve elinde bir süre evirip çevirdi. Hemen pelerinin gizli bölmesine attı. Bense onu izlediğimi görmesin diye hemen kafamı çevirdim. Ve Kutsal'a baktım.  Elinde bir karış kitap kalınlığında, bir dolu kitapla beraber masaya oturdu.

Gözüm Karan'a gitmişti. Ve sakin bir şekilde kitaplara bakıyordu. Bu mevzuyu sonra konuşmak için aklıma not edip kitaplara odaklandım.

"Dolunay, bunlar yabancı dilde kitaplar bu yüzden sen oturup  dinlenebilirsin. "

Dedi, mavi. Bende kafamı sallayıp koltuğa oturdum. Bir kaç dakika geçtikten sonra koltuktan kalktım. Ve pencereden dışarıya baktım.

Güzel bir yerdi. Her bir noktası ayrı bir hoştu. Havada ki toz pembe ve bebe mavisi renk ortamı hoş tutuyordu.

Bir süre daha baktıktan sonra biraz uzakta yüksekte kalan, kulübeye andıran, yer gözüküyordu. Bulunduğumuz evden oraya zig zaglar çizerek varılabileceğini tespit ettim.

"Ben acıktım!" diyen Karan' ın sesine döndüm.

"Peki,  ben gidip bir şey var mı diye bakayım. Sizde o sırada dinlenin." dedi ve ayağa kalktı Kutsal.

"Dolunay benimle gelmek ister misin?"

"Tabi ki!" dedim ve Kutsal ile birlikte odadan çıktık.

Mutfağa girdik ve dolaptan bir kaç yeni gördüğüm paketi elledim. Ve tepsiye dizdim. O sırada Kutsal da bardaklara içecek dolduruyordu.

İşimiz bittikten sonra salona ilerledik.
Mavi yanlız başına kitaplara bakıyordu. Ama Karan ortalıkta yoktu.

"Karan nerede? " dedim.

"Siz gittikten sonra o da çıktı odadan. " dedi mavi.

"Hadi biz oturalım." dedi Kutsal.

Bende kafa sallayıp masaya oturdum. İçinde kırmızı renkte bir içecek vardı. Vişne suyu. En sevdiğim. Bir süre onu içmekle uğraşırken. Karan'ın nerede olabileceğini merak etmeye başlamıştım.

Mavi Dolunay DünyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin