'No,not today!'

30 4 2
                                    

Şu an eğitimdeydik ve kimse bana bu kadar zor olacağını söylememişti!

İlk eğitimimiz hançer kullanımı olmuştu. Hançer kullanımı düşündüğüm kadar zor olmasada onunda kendince zorlukları olmuştu.

Eda hançeri bir yerlerimize saplamamızdan korkmuş olacak ki hançerlerin ucuna lastik bir şey koymuştu. İyice öğrenince de lastikleri çıkarmıştı. Sadece Mert ufak bir çiziğe sahip olmuştu. Ama bu dersin ustası kesinlikle Sinem olmuştu. Baya kolay öğrendi ve sanki anne karnında eğitim almış gibiydi. Şunu da fark ettim, bileğindeki işaret gerçekten parlıyordu. Emir'in zaten ona karşı kaçamak gözlerini es geçemeyiz ;)

Sıradaki oklar bizi biraz zorlamıştı. Emir zaten tüm ihtiyaçlarımızı, silahlarımızı falan çantalara yerleştirmişti. Bir tane bile eksik malzeme yoktu. Mükemmel(!)

Mert ve Berkay okları zaten duvara saplıyordu sürekli. Onların hedefi artık orta noktadan çıkmış, sadece tahta olmuştu.

Sinem nazik atıyordu ama güzel puanlar elde ediyordu. Bu nazik atış birini öldürebilecek kapasitedeydi. Sadece orta noktaya bir türlü atış yapamamıştı.

Yağmur ve Yavuz okların zaten -afedersiniz ama- anasını ağlatmıştı. Ama iyi anlamda. Çünkü her atışı orta noktayı buluyordu. Onlar artık bir üst kademeye geçmiş ve çok daha uzaktan, sert bir biçimde atmaya çalışıyordular.

Yağmur bir ara bir bölümde baya zorlanmıştı ve fazla inat etmişti. Yavuz'un ona yardımıyla yine orta noktayı tutturunca kendini tutamayıp ona sarılmıştı. Yavuz renkten renge girmişti gerçekten. Ama Yağmur hemen ayrılıp kendine geldi ve oklara tekrar uzandı. İkisininde gülümsemesi yüzlerinde mükemmel bir biçimde duruyordu, işte bunu saklayamazlar. Ay ship ship ship shiiippp...

Sıra geldi bana. Ben de Mertler kadar kötü olmasamda bir Yağmur değildim yani. Tahtaya saplıyordum ama nişan alma konusunda iyi değilim sanırım. Hançer'de de aynı şey olmuştu, nişan almayı geliştirmem lazım.

•••

Artık tüm silahları öğrenmiştik. Ama bu sadece ilk eğitim olduğu için tam bir usta değildik.

Eda'nın dediğine göre eğitimlerimiz devam edecekmiş ama buna kıyasla daha az üstlerinde duracakmış. Bu eğitimi de alelacele yapmamızın nedeni Tapınak'a giderken herhangi bir saldırıda hazır olmamızmış.

Aslında şaşırdığım bir nokta da gerçekten herkesin usta olduğu bir silah çıkmıştı ve bunlar bileklerindeki işaret ile uyuşmuştu. Ne zaman birisi kendini usta olduğu silaha kaptırsa, işaret mükemmel bir biçimde parlıyordu. Geliştikçe parlama seviyesi de artıyordu.

Yolumuza biraz dinlenip su içtikten sonra soldan devam ettik. Burada bir iki meşale bulunca onları aldık. Ve birini Yavuz, diğerini de Emir aldı. Diğer erkeklere güvenemediler. Ve ben baya derin düşüncelere daldım. Özellikle şu kehanet ve işaret konusu...

Benim işaretim... bir kere bile parlamadı. Belki parladı, ama ben göremedim. Görmek istiyordum o gri, mükemmel dalgaları. Biliyorum benimki farklı ve yakında göreceğim  ama ben gerçekten kehanette yazılanlara inanmak da istemiyorum.

Ölme düşüncesi beni benden alıyordu ve kimsenin bu konuda endişesi yoktu. Sanırım umursamıyorlar. Ya da bir bildikleri var. Ama şu var ki kendimi çok fazla düşünüyordum. Belki de her şeyi akışına bırakmalıyımdır. Kendimi düşünmek yerine eğitimi ve şu lanet Tartorasia'yı yenmeyi düşünmeliydim.

Tapınak denilen yer nasıl bir yer bilmiyorum ama kehanetin devamını bulmalıyım. Ve bence orada güzel şeyler öğrenecektim.

Diye düşüncelere devam edecekken herkesin durduğunu ve geçidin sonundaki ışık süzmesine baktığını fark ettim. Eda ve Emir'in elleri silahlarına uzanmıştı bile. Gelmiştik işte neydi bu telaş? Eda ve Emir biraz daha ilerlediler ve büyük adımlarla geri döndüler. Ve Emir konuştu;

"Sizi Tapınak'a göndereceğim hemen ama öncelikle Sena şurdaki deliği kapamanı istiycem. Toprak elementini kullanarak." Dedi.

Eda, Emir'e 'Emin misin?' der gibi bakarken Emir kafasını salladı.

"İyi de bilinçli olarak yapmayı bilmiyorum ki, aniden oluyor?" Dedim.

"Toprağı hissederek yerlerdeki fazla toprağın uçup deliği kapattığını düşün ve hisset. Ve elinle deliğe doğru gittiğini düşünmeyi unutma. İşe yarayacaktır. Sadece kamuflaj yaparsam çoğu kişi rahatlıkla geçer ve buraya kimsenin geçmemesi gerek, asla! Bende zaten sonradan konulmuş gibi görünmesin diye kamuflaj da yapıcam, sen elinden geleni yap yeter." Dedi. 

Kafam ile onayladım ve biraz daha yaklaşıp gözümü kapatıp yapmaya çalıştım. Toprağı el hareketlerim ile havaya kaldırdığımı hissettim ve gelen tuhaf bir his ile gözlerimi açtım toprak havadaydı ama çok garip bir his vardı içimde.

Gözlerime gelen ani karartıyla garip bir kadın gözümün önünde belirdi. Çok çirkin ve simsiyahtı. Sanırım bu bir cadıydı ama daha önce gördüklerime benzememekle beraber ayrı ve korkunç derecede güçlü bir enerjisi var gibiydi. Yüzündeki maske bile o çirkinliği saklayamıyordu. Tahminimce bu iğrenç cadı, Tartorasia'ydı.

Onun karşısında güçlü görünmeliydim ama gözümün önündeki perde ile tüm enerjim emiliyor gibiydi ve o iğrenç varlık sadece gülüyordu. Ayaklarım artık kendini bırakmış ve yere düşmüştüm. 'No, not today!' diye şarkının sözünü kafamda canlandırarak ayağa kalkmaya çalıştım ama başarısız oldum.

Cadı'nın yanına bir adam belirdi. Benle yaşıt gibiydi. Yüzündeki ifadesiz duruş korkutucuydu. Ama onda da maske vardı. Belliydi. Belki de altından gülüyordu bilmiyorum ama tek bildiğim ölmüş gibi olmamdı. 

Ben iyice güçsüzleşirken gelen düşme sesiyle toprağın yeri bulduğunu anladım. Bedenim iyice güçsüzleşirken arkadaşlarımın sesini duyuyordum. Bedenim dürtülüyordu, hissediyordum. Perdem iyice karanlıklaşınca onlar arkalarına döndüler ve çocuk maskesini çıkardı. Arkasından kıvırcık dağınık saçları ile beraber karanlık tüm hızıyla yayıldı ve gelen minicik ışık süzmesini son anda fark ettim ama artık çok geçti. Bilincimi kaybederken bedenim kendini teslim etmişti bile. Son bir ses duymuştum bir de. B-bu yaşlı bir adamın sesi gibiydi ama ne dediğini anlayacak bilincim yoktu. Bilincimde tamamen kapanırken kendimi karanlığa teslim etmiştim bile. 

•••


[CADI AVCILARI] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin