Gözlerimi açtığımda hastane odası gibi bir yerde olduğumu gördüm. Boynum feci bir şekilde ağrıyordu. Hafifçe doğruldum ve bağdaş kurarak karşıdakilere bakmaya koyuldum.
Eda, Berkay, Sinem ve Emir büyük koltuğa geçmişlerdi. Hemen yanında da küçük koltukta Helin vardı. Mert'in başı dizindeydi. Sinem başını Emir'e yaslamış yatıyordu ve Emir'de kafasını biraz geriye atmıştı ama ona kollarını sararak uyumuştu. Tam onların ne kadar tatlı olduğunu düşünürken Emir'in bacağına kadar uzanmış bir çift gri, parmak ucu yırtılmış çorapla o koskocaman ayağın sahibine bakınca Mert ile karşılaştım. Oğlum sen o küçücük koltuktan ayağını nasıl o kısacık boyunla oraya kadar uzattın lan?
Artık onlarla ilgili düşünürken mantık kurmamaya karar verip Eda ve Berkay'a odaklandım. Eda başını Berkay'ın göğsüne yaslamış, Berkay'da ellerini ona sarmıştı. Ayy çok tatlıı...
Gözlerimle Yağmur ve Yavuz'u ararken kapı açıldı ve ikisi beraber ellerindeki kahve olduğunu tahmin ettiğim bardaklarla içeri girdiler.
Uyandığımı gören Yağmur hemen yanıma geldi ve nasıl olduğumu falan sordu. Yağmur'un ard arda gelen sorularını kesen Yavuz'un bağırışıyla ona döndük.
"Uyanın leğn geldik geldiikk..." Dedi ve kimse uyanmayınca gözlerini devirerek normal bir tonda konuştu;
"Oha ordaki köpek başlı bir at mı!?" Dedikten sonra Mert ve Berkay aniden uyandığında hafif sırıttı ve devam etti;
"Yok yok sanırım o bir cadı!" Dediğinde Eda ve Emir'de kalkıp ayaklandılar ve elleri hançere gidip;"Hani, nerede!?" Diye ikiside aynı anda bağırdılar.
Ben, Yağmur ve Yavuz kıkırdarken -anırırken- Yağmur devam etti;
"Oha dedikoduya bak sen bu kadar ileri gittiklerine inanamıyorum!" Bu da Helin ve Sinem'i kaldırmaya yetmişti.
Uyku sersemliğiyle daha yeni yeni Yavuz'un oyununu anlayan canım arkadaşlarım Yavuz'a öldürür gibi bakarken Yavuz'u kurtarmak adına onlara seslendim.
"Heeyy arkadaşlar, ben uyandımm..!" Dediğimde herkes bana baktı ve etrafımı sarıp soru sormaya başladılar. Keşke Yavuz'u kurtarmasaydım. Keşke öldürselerdi de şu an sırıtmasaydı!
"Arkadaşlar lütfen tek tek sorularınızı sorun, zaten hâlâ başım ağrıyor." Dedim. Her şey aklımdaydı ama yine de her düşüncemde yine o ana gidiyor gibi hissediyordum.
İlk soru Eda'dan geldi;
"Yere düşmeden önce gördüğün şey tam olarak neye benziyordu?" Dedi."Onun kim olduğunu biliyorum Eda. Eminim ki o çirkin yaratık Tartorasia'ydı." Dedim.
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun peki?" Dedi Emir.
"Enerjisinden algıladım. Ayrıca yanında bir çocuk vardı. Benden biraz daha uzundu ve insandı. Kıvırcık saçları vardı ve ikiside maske takmıştı." Dedim.
Eda ve Emir birbirlerine anlamlandıramadığım bakışlar atarken o bakışların olduğu tam o bölgeye Berkay geldi. Ve soru sordu.
"Kanka ne gördün tam olarak?" Dedi.
"Toprağı kaldırdıktan hemen sonra gözüme bir karartı geldi ve karşımda Tartorasia belirdi. Sadece gülüyordu ve o güldükçe benim resmen hayat enerjim emiliyor gibiydi. Daha sonra yanında kıvırcık saçlı bir çocuk belirdi. Belli oluyordu, ikiside maske takmıştı. Arkalarına döndüler ve gittiler. Giderken çocuk maskesini çıkardı ve attı. Hemen sonra küçücük bir ışık süzmesi belirdi ve anlamlandıramadığım yaşlı bir ses kulağımı doldurdu. Sonra da zaten bayılmışım." Dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[CADI AVCILARI]
FantasyHayatı ergen kafasında yaşayan gençlerin yine gençliğin tutkusuyla planladıkları bir kamp, ya planlandığı gibi gitmezse? EdBerk ile her şeye rağmen birbirine bağlı kalmayı, Hert ile her zaman eğlenebilmeyi, YağUz ile türlü olumsuzlukla baş edebilmey...