Mustafa Tenker Yayın Grubu sponsorluğunda Panu Kitap aracılığıyla kitaplaştırılmıştır.
İyi okumalar!^-^
Bölüm 9: Lekeden Geriye Kalan
Başımı yaslayarak asfalt üzerindeki şeritleri izlediğim arabanın camından bakışlarımı çekip Alice'e doğru döndüm. ''Gerçekten birkaç kıyafet için Westminster'a gitmek zorunda mıyız?'' dedim. Sıkıldığımı sesimde belli etmekten çekinmemiştim. Baygın bakışlarım Alice'in üzerinde rahatsızca dolaşırken o bakışlarımı umursamamayı tercih etti. ''Birkaç kıyafet deme! Onlar marka ve o markaları en ucuza satan tek kıyafet mağazası o. En azından benim bildiğim,'' dedi. Gözlerimi devirip kafamı cama yeniden çevirdim.
Uzun bir sürenin ardından Westminster'a vardık ve kısa sayılmayacak bir sürede park yeri aradık. Arabadan indiğim gibi kolumdan tuttu ve beni kendiyle birlikte kıyafet mağazasına soktu. Yolda ve park yeri ararken kaybettiği dakikaların acısını çıkarmaya niyetli gibi ilk gördüğü elbise yığınının bulunduğu askılığı karıştırmaya başladı. Küçük oturaklardan birine yerleşip bir süre onun bir şeyler arayışını izledim. Hiç kıyafeti yokmuş gibi büyük bir iştahla kabaran gözlerindeki parlamayı ellerinin heyecanla dolaştığı kıyafetlere dikmişti. Omzuna birkaç kıyafeti büyük bir mutlulukla denemeye ayırmak için asarken aniden kıyafetlerden başını kaldırıp etrafında beni aradı. Gözleri beni bulduğunda omzunda oluşan elbise yığınını eliyle destekleyerek yanıma geldi. ''Sen neden bir şeylere bakmıyorsun?'' dedi. Bunu öyle bir şekilde söylemişti ki bir an anormal bir şey yapıyorum sandım. ''Canım istemiyor,'' dedim. Kestirip atmam hoşuna gitmemiş olacaktı ki boşluğumdan faydalanıp hızlıca oturduğum yerden kaldırdı. ''Hayır, bugün oturmak yok. Ayrıca cezalısın. Borçlarını unutma,'' dedi. Gözlerimi devirip ellerimi ceketimin ceplerine yerleştirdim. Suratıma doğru yumuşak bir kumaş fırlattı. Kumaşı yere düşerken son anda yakalayıp ne olduğuna baktım. Gökkuşağı renklerinden oluşan, fırfırlı bir eteğe sahip, aşırı derecede gösterişli ve iğrenç bir elbiseydi. Güldüm.
''Çok komik.''
Elbiseyi ona geri fırlattığımda o da aynı şekilde bana geri fırlattı. ''Ciddiyim. Cezalarından biri. Giy de gel,'' dedi. Kaşlarımı çatıp ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştım. Alice ile çocukluk arkadaşıydık ve uzun süreli tanışıklığımıza dayanarak kendime itiraf etmeliydim ki bu Alice için çok ciddi bir duruştu. Gözlerimi kocaman açıp dudaklarımı büktüm ve yalvaran bakışlarla ona baktım. ''Bana yavru köpek bakışları atmayı kes. İşlemez, git ve giyin.''
Sesindeki kararlılık yüzümü buruşturmama sebep oldu. ''Borçlarını unutma,'' dedi. İtiraz etmeme izin bile vermiyordu.
''Kabinin önünde ol. Bu iğrenç elbiseyle tüm mağazada seni aramak istemiyorum.''
''Eğlenceli olurdu.''
Cevap vermeden kabinlere ilerleyip boş olanlardan bir tanesine girdim. Elbiseye son kez suratımı buruşturarak baktım ve üzerimdekileri çıkarıp elbiseyi giydim. Bedeninde mi sıkıntı vardı yoksa sorun bende miydi, bilmiyordum ama elbise nefes almamı zorlaştırıyordu. Alabildiğim kadarıyla derin bir nefes aldım ve kabin kapısını araladım. ''Alice!'' diye seslendim. Alice etrafta gözükmüyordu. Kaşlarımı çattım. Ona kabinin önünde olmasını söylemiştim. Öfkeyle kabinden çıkıp yeniden seslendim.
''Alice!''
Gözlerim gördüğüm kişinin üzerimde yarattığı şokla sonuna kadar aralandı. O da benzer şaşkınlıkla bakışlarıma karşılık verirken yerimden kıpırdayacak ya da tek kelime edecek gücü bulamadım kendimde. Bana uzun süren ancak kısa geçen bir zaman diliminin ardından ''Claire!'' diyen bir ses duydum, Alice'e ait olmadığına emin olduğum bir sesti bu. Gözlerimi Aiden'dan ayırıp arkamı döndüm ve seslenen kişiye baktım. ''Seni yeniden görmek ne güzel,'' dedi, Aida. Sesindeki mutluluk beni afallatsa da gülümsemeye çalıştım. ''Seni de.'' Gözleri üzerimde dolaştığında hangi akla hizmet bu elbiseyle çıktığımı düşünmeye başlamıştım. Aptalın tekiydim. Gözlerinde ne kadar zevksiz biri olarak gözüktüğümle ilgili uzun bir yazı yazabilirdim. Hepsi Alice'in suçuydu. Onu o elbise yığınlarının içine atıp boğacaktım. ''Berbat olduğunu biliyorum. Lütfen, tek kelime etme. Giymek zorunda bırakıldım,'' dedim. Güldü. ''Şu seslendiğin kişi mi? Alice,'' dedi. Onaylamak adına başımı salladım. Bir süre daha üstümü süzdü ve aklına bir fikir gelmiş gibi hızla kabinlerden birine girdi. Elinde pembe rengin ve beyaz taşların hâkim olduğu kabarık etekli bir elbiseyle kabinden çıktı, elbiseyi bana uzattı. ''Bunu dene,'' dedi, heyecanla. Elindeki elbiseye kaşlarımı kaldırıp baktım. ''Yanlış anlamanı istemem ama pembeden hoşlanmıyorum,'' dedim. Elbiseyi göğsüne bastırıp kafasını kaşıdı. Düşünmeye devam ediyordu. Ona gerek olmadığını söyleyecekken tekrar aynı kabine girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Element: Gün Batımı (Kitap Oldu)
FantasiaElement Serisi, İlk Hikâye (Adı değişti.) Ahenk Serisi - Kristalize adıyla kitaplaştırıldı. Dünya üzerinde Tanrı'nın verdiğine inanıldığı bazı güçler ya da bazı insanlara göre lanetler vardı. Önceden dünyanın sadece dört elementten oluştuğu düşünüld...