Yirmi Üçüncü Bölüm

2.4K 167 13
                                    

Mustafa Tenker Yayın Grubu sponsorluğunda Panu Kitap aracılığıyla kitaplaştırılmıştır. 

İyi okumalar!^-^


Bölüm 45: Ayrılırsan Avlanırsın

İKİ SAAT ÖNCE

Claudia, çıktığı küçük tepeciğin üzerinden etrafında yükselen ağaçları gözleriyle dikkatlice tarıyor, şüpheyle zeminde oluşan küçüklü büyüklü tümsekleri ve girinti çıkıntıları gözetliyordu. Ağaçların gölgelerini bile sayıyor ancak yine de içindeki kuruntuyu yok edemiyordu. Hissediyordu havadaki gerilimi, bir şeylerin üzerlerine geldiğini ve bu gelen şeyin iyi olmadığını. Israrlarının ardından arkadaşları onun dediklerine kulak vermiş, ormanı hayali çizgilerle parçalara ayırarak didik didik etmeye başlamışlardı. Claudia ve Milagros arayışlarında herhangi bir şey bulamamıştı ancak tekrar tekrar dolanarak emin olmak istiyorlardı. Açıkçası bu Milagros'un değil, daha çok Claudia'nın fikriydi. Hisleri kuvvetliydi, bunun bilincindeydi; bu yüzden hislerinin yönlendirmesinden asla şaşmazdı. Her zaman doğru çıktığına inanırdı, bu inanışta haksız olmadığını çevresindeki herkes biliyordu.

Claudia, en ufak ayrıntıyı bile atlamamak için şahin gibi etrafı gözetlemeyi sürdürürken Milagros, tepeciğin üzerinden kaydı ve ayaklarının üzerinde zıplayıp ilerlemeye devam etti. Claudia, Milagros'un pervasız tavırlarından rahatsızlık duyuyor, bu işi alaya aldığını düşünmeye başlıyordu. Kızgınca ofladı. ''İstiyorsan megafon getireyim; biz buradayız diye bağırırsın, Milagros,'' diye hayıflandı. Ardından Milagros'un aksine tepecikten sessizce ve usulca indi. Olduğu yerde durup kendisini bekleyen arkadaşına doğru yürürken Milagros, bezgin bakışlarını Claudia'ya çevirmişti. ''Ne zamandır yürüyoruz, Claudia. Ormanın bize düşen kısmını üçüncü kez taradık fakat kimse yok. Neyi arıyoruz hâlâ? Hadi, gidip diğerlerini bulalım,'' dedi. Boşu boşuna yürümekten sıkılmıştı. Claudia'nın bu işi fazla abarttığını düşünüyordu. Evet, yaşadıkları şey şaka değildi, dikkatli olmalılardı ama bu, Claudia gibi olmak anlamına gelmiyordu onun için.

Bu zamana kadar hayatında gördüğü en evhamlı kişi Claudia'ydı. Duygularını hep en uçlarda yaşardı: Üzüntüsünü, korkusunu, sevincini ve daha nicesini... Bir şeyden şüphelendiği zaman peşini bırakmaz, aşırı bir endişeyle dolardı içi. Hisleri kuvvetliydi, dediği şeyler geç de olsa çıkardı, varsayımları bir kez olsun sapmamıştı bunca zamandır. Ne yazık ki evhamının şiddeti, Claudia'yı bu konuda kale alınmayan biri yapıyordu. Claudia, bunun farkında olduğu için arkadaşlarına hep kızıyor, laçka davrandıklarını her daim dile getiriyordu. 'Eğer beni dinleseydiniz bu işi daha erken çözebilirdik. Eğer dediğimi yapsaydınız başımıza gelenleri önleyebilirdik' ve daha bir sürü hayıflanma, azarlama içerikli konuşmalarla nutuk çekiyor, arkadaşlarını bir nevi kendisini dinlemedikleri için ayıplıyordu. Haklıydı da. Böylesine büyük bir sorumluluk altına girmelerine rağmen tedbirsiz davranmalarına katlanamıyordu; bu, ona göre umursamazlıktı, boş vermeydi. Geldikleri raddede hayatlarını bu şekilde sürdüremezlerdi, tek hataları birçok şeye mal olurdu.

Milagros, Claudia'nın aksine daha sakindi. Claudia'nın çocuksuluğuna tezatlık oluşturuyordu olgunluğu, soğukkanlıydı. Adımını aklından iki kere geçirmeden atmazdı fakat ormanı kaç kere turladıklarını sayamıyordu, hiçbir şeyin çıkmaması onu sıkmaya başlamıştı. Artık umursamazca ve savsakça hareket ediyor, bir an önce bu boş arayışı bitirmek istiyordu. Zira yiyecek bir şeyler temin etmeleri gerekiyordu. Herkes önceki günün öğle saatlerinden bu yana boş mideyle dolaşıyordu. Enerjileri normal insanlara göre ne kadar dayanıklılık gösterse de yeteneklerini göz ardı etme şartıyla birer insan olduklarını unutmamaları gerekiyordu; bir yerde dayanamayacak, yorgun düşeceklerdi. Milagros, analitik düşünebilen biriydi. Önem sırasını düzenlemeyi iyi bilirdi. İçi boş işlerin peşinde dolanmayı, aylaklık etmeyi sevmezdi, tam da bu an ona göre yaptıkları şeydi: Aylaklık. Bu yüzden artık dolanıp durmaktan sıkılmıştı.

Element: Gün Batımı (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin