-15-

236 13 3
                                    

Önceki bölüm geçiş bölümü niteliğinde olduğu için erken paylaştım. Bu arada kızı kendi hayalinize bırakıyorum. Ben Miley Cyrus yapmayı düşünmüştüm, farkettim de çok sıradan. Öneri olarak Shelley Hennig olabilir, ama sizin hayal gücünüze kalmış. İyi okumalar *-*

******

Gözlerimi açtığımda kollarımdaki ağrı hissi gözlerimi sonuna kadar açmama sebep oldu. Bu ağrıya sebep olan şey üstüne yatmam değildi. Justin'in sımsıkı sarılmasıydı.

Gerinmeye çalışırken, arkamda hareketlenme hissedince hemen gözlerimi geri kapattım.

Cezayı unutmadığına emindim.

"Uyumadığını biliyorum."

"Öyleyse neden hala sımsıkı sarılıyorsun?"

Hemen kollarını çekip ayağa fırladı.

"Pantolonumdaki kırmızı leke ne böyle?"

Ona anlamayan gözlerle bakarken kafama dank etti. Ben bir kızım. Justin arkamda yattı. Ve ben neredeyse 1 aydır buradayım. Kıpkırmızı kesilirken Justin gülmeye başladı.

"Yüzün pantolonuma uyumlu." dedi hala gülümserken. İnkâr edemezdim, gülmek yakışıyordu benim tam tersime.

"Çok komiksin cidden, o kadar komiksin ki gülmekten şu pencereden atlayıp işini kolaylaştırıcam." dediğimde yüzündeki gülümseme bir milim kıpırdamadı.

Muzip bir ifadeyle bana baktı. "Koltuğumun rengini değiştirmeden kalkta gerekli şeyleri bulayım. "

Yine kıpkırmızı kesilirken hemen kalktım, Justin'e önümü dönüp geri geri yürümeye başladım.

"Neydi o lazım olan şey? O bez parçasının adını söylesene."

"Ped gerizekalı, ped. Utan biraz sorarken, git bir araştır bak. Ne soruyorsun?"

"İyilik yapanda kabahat. Git yukarı beni bekle. "

Hiçbir şey söylemeden koşa koşa yukarı çıktım. Düşmesem iyi olurdu tabi. Aşağıdan gelen kahkaha seslerini umursamadan tuvalete gidip klozete oturdum.

Rezil olmaktan nefret ederim. Utanmaktan nefret ederim. Kızarmaktan nefret ederim. Utanınca tenime yayılan sıcaklıktan nefret ederim. Kendimden nefret ederim.

Ben bunları düşünürken bayağı bir zaman geçmiş olacak ki Justin'in sesini duydum.

Tuvaletin kapısını açıp dibime girdi. Pis pis sırıtırken "Al bakalım." dedi. Hemen elindekileri alıp onu dışarı ittim. Tedbir alıp kapıyı da kilitledim.

İşlerimi hallettikten sonra ellerimi yıkadım. Allah'tan akıl edip kıyafet de getirmiş gerizekalı.

Artık rahattım. Bunun huzuruyla kapıyı açıp aşağı indim.

Yaşadıklarımı düşününce yakında öleceğim aklıma dank etti. Ne kadar da rahattım. Ne kadar da mutluydum.

Bana türlü işkenceler yapan biriyle şakalaşıyor, onunla uyuyordum.

Kendime olan tiksintimin katlandığını hissettiğimde geri dönüp koşa koşa odaya girdim.

Kendime gelmeye çalıştım, olanları düşündüm, herşeyi ölçüp biçtim. Değerlendirdim. Buradan kaçmadığım sürece kendime gelemeyecektim.

Ya kaçacaktım, ya ölecektim. Peki kaçmak neden bu kadar zor geliyordu bana? Neden içimden bir şeyler kopuyordu?

Kaçmak yerine burada kalmak bana neden iyi bir şeymiş gibi geliyordu?

Gözlerim benden izinsiz kapanmaya başlamıştı. Direndim, uyumak istediğim en son şeydi.

Gözlerim pencereye kaydı. Justin arabaya binmek üzereydi. Bir anda gözlerimden akan yaşlar benden bağımsızdı.

Ellerimle yaşları sildiğimde yerilerini yenilerinin alması uzun sürmemişti.

Kolay kolay ağlayan bir insan değildim. İnsanların içinde asla ağlamazdım. Aciz görünmekten nefret ederdim.

Ama şuan acizliğin ta kendisiydim. Tüm benliğimle aciz,rezil biriydim.

Vücudumdaki her kesik ruhuma işlemiş gibiydi sanki. Fiziksel olarak acıları artık hissedemiyordum. Ama ruhsal olarak çöküyordum yavaş yavaş.

Kapının açılmasıyla irkildim. İçeri iki iri yarı adamlar girip beni sertçe kaldırdılar.

"Bırakın beni." diye çığırışlarıma rağmen ağızlarından tek bir ses bile çıkmamıştı.

Debelendim, bağırdım,çağırdım. Ancak kafama gelen darbenin etkisiyle bilincim yerini karanlığa bıraktı.

Uyandığım anda acı hissetmem normal miydi? Gözlerimi yavaşça açtığımda ellerim sımsıkı bağlanmış vaziyette, karşımda yüzü dövülmekten kan gölüne dönmüş adam vardı.

"Dess." adamın ağzından çıkan küçük fısıltıyla bakakaldım.

"Sen?" lafımı bitiremeden sustum. Justin, yüzü tanınmayacak haldeydi.

İçeri giren benim yaşlarımdaki adamla bütün düşüncelerim alt üst olmuştu. Neredeydim? Justin neden dövülmüştü? Benim alakam neydi?

"Evet Destiny, sen Bieber'ın yeni

işisin, ya da tek değer verdiği şey parasını kazandıran şeyisin, yanılıyor muyum?"

Yanılıyorsun demek çok isterdim, ancak tamamen haklıydı. Sadece boş boş bakışlarla baktım.

"Eğer seni elinden kaçırırsa veya öldürürse her neyse, işbirlik yaptığı Parker'da onu öldürür bunu biliyormuydun?"

Gözlerimi kocaman açtım. Amacı zaten beni öldürmek değil miydi? Yoksa sadece fiziksel acı çektirmek miydi?

"Bende Bieber'la düşman olduğum için, onun ölümünü izlemekten zevk duyarım. Evet Destiny, iplerin çözülecek. Sana türlü işkenceler yapan insandan, esir hayatından kurtulabileceksin. Ya da burada kalacaksın. Neyi seçeceğin bariz ortada tabi."

İri adamlar gelip ipleri çözdüler. Gözlerimi Justin'e kaydırdım. Gidersem ölecekti. Gitmezsem işkenceler çekecektim.

Tereddütte kalmam anormal miydi?

Silkelenip kapıdan dışarı fırlattım kendimi. Koşa koşa evin deposundan ormanlığa ilerledim.

Aralıksız hızlıca koşarken aniden gelen sesle dona kaldım.

Bu ses , silah sesinden başka bir şey değildi.

TORTUREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin