2.Bölüm

118 19 0
                                    

Sınıftaki gürültü yüzünden hiçbir şey anlamıyordum. Kimileri kendi arasında konuşuyor, kimileri telefona bakıyor cam kenarındakiler de gizliden sigara içiyorlardı. Ama sınıf acayip sigara kokuyordu. Öğretmen ise tahtaya bir şeyler yazmakla meşguldü. Dersi anlatmaktan çok kendi kendine mırıldanıyor gibiydi. İkinci sırada olmama rağmen ben bile sesini zar zor duyuyordum. Bunun sebebi öğretmenin kısık sesle konuşması mı yoksa sınıftaki gürültü mü bilmiyordum. Sude en azından tahtadakileri sessizce defterine yazıyordu da kendimi farklı hissetmemiştim. Ama benim de canım sıkılmaya başlamıştı. Aklıma Sude'yle Semih'in benden önce de dost oldukları gelince kafamdaki soruları Sude'ye sormaya karar verdim.

- Semih tuhaf biri, dedim. Sude birden yazı yazmayı bırakıp bilmiş bir tavırla bana döndü. Belli ki onunda canı sıkılmaya başlamıştı.

- Evet, öyledir. Devamlı birilerini korur. Bir keresinde kendinden büyüklerin kavgasını bile ayırmaya çalışmıştı. Üstelik kendisi bu zamana kadar birine ne hakaret etti ne de vurdu. Gerçekten tuhaf biri.

- Sence neden böyle?

- Bilmem. Sana bir şey söyleyeceğim ama bunu başkasına söylemeyeceksin. Tamam mı?

Hızla olumlu bir şekilde başımı salladım. Sude'nin bilmiş bakışlarının yerini karamsarlık aldı. Daha sessiz bir sesle "O çok küçükken annesi onu terk etmiş." dedi. Oysa Semih dışarıdan bakılınca hiç de sorunlu biri gibi görünmüyordu. Sude'nin dediğini biraz daha anlamak için "Anlamadım. Ölmüş mü?" dedim. Bir anne neden çocuğunu bıraksın ki? Sude biraz duygusal ve biraz da kararsız bir sesle konuşmaya başladı.

- Bak bunlardan Semih'in haberi yok. Bana babası Seyfi Bey anlattı. Semih'in annesi İnci Hanım ve Seyfi Bey zorla evlendirilmiş. İnci Hanım başka bir adama aşıkmış. Hatta adamla kaçmayı planlıyormuş. Ama İnci Hanım Semih'e hamile olduğu için adam bunu kabul etmemiş. "O çocuk hep bize engel olacak. Ya o ya ben." falan demiş. İnci Hanım da Semih'i aldırmaya çalışmış. Seyfi Bey buna hep engel olmuş. Sonunda zar zor Semih doğmuş. Adam da başka bir kadınla evlenmiş. İnci Hanım tamamen kafayı yemiş. Semih'i öldürmeye falan çalışmış. Seyfi Bey hep son anda yetişiyormuş. Sonunda Seyfi Bey Semih'i alıp kaçmış. Ama Semih'e bu olanları anlatmadı.İyi ki daha küçükmüş de hatırlamıyor. Semih sadece annesinin onu sebepsiz yere terk ettiğini biliyor o kadar."

 Konuşması bitince dona kaldım. Annesinin gerçekte nasıl biri olduğunu öğrense kim bilir neler hissederdi. Düşünsenize anneniz sizden nefret ediyor. Tam olarak tanımadığı bir adam için sizi öldürmeyi bile göze almış bir anne. Sude'nin anlattıklarından sonra kendi anneme olan mahcubiyetim daha da arttı. Zavallı kadın. Babam öldükten sonra hem bana bakmış hemde evimizi geçindirmişti. Bir lokantada garson olmuştu. Normalde aldığı maaşla geçinebilirdik ama benim psikolojik problemlerim çıkınca buna birde psikiyatrist parası eklenmişti. Doktorun verdiği ilaçlarda ayrı bir tomar para tutuyordu. Ama onları uzun bir süredir kullanmıyordum. Beni ölü hissettiriyordu. Annem bu kadar şeyin parasını ödemek için fazladan çalışıyordu. Belki de Cüneyt'i bu yüzden bu kadar kolay kabullenmiştim. Sonuçta anneminde bir arkadaşa ve güveneceği birine ihtiyacı vardı. Üstelik Cüneyt'in benim rahatsızlığımdan da haberi vardı ve bunu hiç sorun etmemişti.

 "Semih bir gün her şeyi öğrenecek." dedim. Oysa bunu sadece düşünüyordum. İstem dışı ağzımdan çıkmıştı. Ama haklıydım. Yine de Sude o kahverengi gözlerini hızla bana çevirdi ve "Bunu o zaman düşünürüz." dedi.

***

"Şu topu atmayı keser misin?"

Bora yatağımda oturmuş elindeki küçük topu yere atarak sektiriyordu. Ben de masama oturmuş biyoloji dersine çalışıyordum. Tüm derslerle aram iyiydi ama bir tek biyolojiyle kötüydü. Bir de topun her yere vurduğunda çıkardığı o ses vardı. Her ne kadar ritmik bir ses olsa da dikkatimi dağıtıyordu. Ve sinirimi bozuyordu. Ancak her zaman olduğu gibi yine isteklerim sonuçsuz kalmıştı. "Bora!" dedim bu sefer daha yüksek bir sesle. Ama Bora sanki beni duymuyormuş gibi "Sana acıyorum." dedi. Sesi her zamanki gibi alaycı çıkıyordu. "Neden?" diye sordum bende. Pek de umursayan bir bakışım yoktu. Ama Bora  bana bakmak yerine hala sektirmekte olduğu topa odaklandığı için bunu görmemişti. " Gittiğin okul sana tam anlamıyla zıt. Bu da demek oluyor ki sen kendini koruyamayacaksın ve iş bana kalacak." Tam buna itiraz edecektim ki Bora topu sektirmeyi bıraktı ve bana döndü. " Şu kız. Sude. Fazla saf değil mi? Hatta saftan çok salak. Bakışlarıyla bile sanki bunu dile getiriyor. Ama hakkını vermeliyim güzel kız. Dikkat et! Semih denen şu velet kızı senden önce kapmasın." Yüzüne yine zafer kazanmış gibi sinsi bir gülümseme yerleştirdi. " Ne demeye çalışıyorsun? Sude gerçekten iyi ve zararsız bir kız. Üstelik ona aşık falan değilim. Tamam belki sevimli, sempatik, güzel,komik... herneyse. Gerçekten ona aşık falan değilim. Zaten öyle bir şey olsa bile o bana aşık olmaz. Çünkü ben bir deliyim." Konuşmam bitince Bora bir süre konuşmadı. Bunu neden yaptığını çok iyi biliyordum.

 Beni kendimle baş başa bırakıyordu. Ve inanın bu gerçekten acı verici bir işkence. Çünkü zaman geçtikçe ister istemez daha da derinlere iniyorsun. Ne kadar aptal olduğunu, acınacak olduğunu, nankör olduğunu ve bir süre sonrada acı verici o gerçeği, yalnız olduğunu anlıyorsun. Her ne kadar yanımda annem olsa da, bazı düşüncelerimi daha ben söylemeden kendisi dile getirse de içimde birikmiş o kadar söz var ki... İşte bu yüzden düşünmekten nefret ediyorum. Lanet olsun! Her ne kadar yalnız kalmayı sevsem de böyle düşüncelere daldığım için yalnızlıktan korkuyorum. Çünkü kendimle yüzleşemiyorum. Bazı şeylerin farkına vardım da ne oldu? Ne değişti? Yine her şeyi içimde tutuyorum? Sanki biri ses tellerimi sıkıyor ve bunları dile getirmemi engelliyor gibi. Yada içimdeki o sessiz çığlıklar dışa vuracağım büyük fısıltılarımı bastırıyor.

 "Barancığım. Bir aşağıya gelir misin, lütfen!"

***

Annemin zorlamalarıyla hastaneye gittim. Cüneyt burada doktor ve bugün sabahlayacak gibiydi. Ona yemek götürmem gerekiyormuş. Harika bir anne olmasa isteğini reddederdim. Ama fazla mükemmeldi. Hem de her konuda.

 Cüneyt gece dışarı çıkmamı pek doğru bulmuyordu ama annem ve ben bunu gayet normal görüyorduk. Ne de olsa biz bıçaklanma sonucu oluşan yaraları en profesyonelinden görmüyorduk.

 Yemek poşetini masaya bırakınca neredeyse boş olan hastane de büyük bir ses duyuldu ve masasında mayışan Cüneyt birden doğruldu. Ona alaycı gülümsememi atınca önce gözlerini ovuşturdu sonra da gerinirken "Teğşekur edrerim." gibi garip bir cümleyle beraber esnedi. Ben daha 'selam' bile demeden o "Hava daha da kararmadan eve git." dedi. Bu adam fazla paranoyaktı. O sırada bir anons duyuldu. Cüneyt hızla masasından kalkarken yeniden "Eve git." dedi. Şizofren olan benim, içinde tehlikeli bir katil barındıran da benim, korkması gereken (?) de yine benim.

 Cüneyt gidince gözüme yan masadaki bilgisayar ekranındaki kameralar ilişti. Gece olduğu için çoğu koridor boştu. Hemen bir alt kattaki kameraya baktım. Bir kız sabırsız ve sinsi bakışlarla koltuğun birinde oturuyordu. Bu kız Sude'ydi. Hastanede ne işi vardı ki gece gece?

 Çabucak merdivenlerden aşağıya indim. Basamakları bitirmiştim ki yerde tuhaf bir şey fark ettim. Ne olduğunu anlamak için biraz daha yaklaştım. Kırmızı bir şeydi. Kan olsa gerek. Ama bir hastanedeyiz, yani bu normal. Yavaşça sağ tarafa doğru dönüp koridora yöneldim. "Lütfen, lütfen. Yalvarırım yapma." Zar zor konuşan bir ses duyunca kanı takip etmeyi bırakıp kafamı kaldırdım. Bu gerçek olamaz! Sude'nin arkası dönüktü. Bir adamda yerde yatıyordu. Adam "Neden yapıyorsun? Ben sana ne yaptım?" diye yalvarıyordu. Sude adamı yakalından tutup havaya kaldırdı. Adamla o an göz göze geldik. Gözlerimi kaçırmak için başka yöne bakınca Sude'nin elindeki kanlı bıçağı gördüm. Sude gayet sevimli bir sesle "Üzgünüm. Ama çok para ediyorsun." dedi ve bıçağı havaya kaldırdı. Etrafa sıçrayan bir kaç kan damlası görünce hızla sırtımı bir duvara verdim ve saklandım. Hemen sol tarafımda Bora'da benle aynı şekilde belirdi. "Koş Baran!" dedi. Cüneyt'e haber vermem gerekiyordu ama muhtemelen şuan bir hastanın yanındaydı. "Git buradan, Baran. Ölmek mi istiyorsun." diye bu sefer bağırdı. İlk defa Bora'nın dediğini yapmaya dünden razı bir şekilde yerine getirdim. Merdivenlerden olabildiğince hızlı çıktım. Ve kahretsin ki ses çıkarmıştım. Adımlarımı daha da hızlandırarak hastaneden çıktım.


Arkadaşlar bu bölümde annelerden biraz fazla bahsettim. Eğer annesi olmayan varsa ve onu üzdüysem şimdiden özür dilerim. Üstelik eğer hikayemi beğendiyseniz lütfen yorum ve vote'larınızı eksik etmeyin. Emeğe saygı. Ve eğer bir hatam yada yanlışım varsa lütfen bana haber verin.Ya özel olarak mesaj atın ya da yorum olarak... Son olarak kendinize iyi bakın.

Sessiz ÇığlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin