four

3.1K 296 81
                                    

o günün üzerinden iki gün geçmişti ve ben iki gündür jimin'in suratını bile görmüyordum.

kucağımda oturan kişinin jimin olduğunu anladığımda tüm kan vücudumdan çekilmiş gibiydi, tamam, kişiler rastgele yerleştirilmişti fakat jimin'le aynı odaya düşeceğimiz aklımın ucundan bile geçmemişti ki. şaşkınlıkla geri çekilip ismi dudaklarımdan döküldüğünde, sesimden benim kim olduğumu anladığında bile geri çekilmemiş; aksine, tekrar dudaklarımla yapışmıştı. kabul ediyorum, dolgun dudakları mükemmel bir iş çıkardığından beri o günden sonra ilk defa aklıma düşmüş ve çıkmamış olabilirdi fakat hadi ama, ev arkadaşımla yatacak değildim.

o kadar gevşek bir insan değildim ben.

hemen sonrası tam bir karmaşa olmuştu. beni tekrar öpmeye çalışsa da onu omuzlarından itmiş ve kucağımdan inmesine neden olduktan sonra ben bile ne olduğunu anlamadan odadan ve ardından o garip yerden çıkmıştım. namjoon beni fark edip arkamdan seslense de ona açıklama yapacak zamanım yoktu. buraya gelmeden hemen önceki planımı uygular vaziyette topuklayarak kaçmış, eve geldiğimde de kendimi odama kilitlemiştim. yaklaşık bir yarım saat sonrasında evin kapısının açıldığını duymam, üstüme örttüğüm yorganı daha da çekip gözlerimi sımsıkı kapatmama neden olmuştu sanki beni görecekmiş gibi. hala aklım almıyordu; senelerdir tanıdığım, eski komşum ve şimdiki ev arkadaşım olan park jimin, cinsel anlamda bana en zevk aldığım dakikaları yaşatmıştı ve ben bu gerçekleri reddetmek istiyordum. uyumak ve geri kalan tüm hayatımda uyanmamak, bir daha da onun suratınanbakmamak istiyordum. çünkü suratına bakarsam altında nasıl inlediğimi hatırlayacak, o eğlenirken bense bozarıp duracaktım.

ve bu isteyeceğim son şey bile değildi.

ertesi günü alarmımı iki saat önceye ayarlamış -çünkü genellikle derslerimiz aynı saatlere çakışıyordu ve iş günlerinin dört günü evden beraber çıkıyorduk- ve onun suratını görmemek adına kahvaltı etmeden evden çıkmıştım. okula vardığımda okulun kantininde taehyung, jungkook, namjoon ve hoseok'u görmemle onların yanına ilerlemiş; sandalyeyi sertçe çekmemle hepsinin irkilmesine neden olmuştum. açıkçası, pek de umrumda değildi şu an.

"hyung, yavaş olsana. sevgilimin ödünü kopardın." taehyung, büyük gözlerini daha da büyütmüş olan jeongguk'u bir bebek misali severken bana da ters bakışlar atmayı ihmal etmemişti. sinirim hala üzerimdeydi ve bu aptal çocuklar ellerinden geldiğince sinirlerimi bozmaya devam ediyordu.

"onun adına sen niye konuşuyorsun? avukatı mısın sen?"

"ov, yoongi hyung bugün tersinden kalkmış." hoseok gülerek suratını bile kaldırmadan telefonuyla uğraşmaya devam ederken gözlerimi devirip erken kalktığımdan dolayı -saat dokuzu gösterebilirdi fakat benim için epey erkendi- ayaklandım ve kahve otomatından beni ayıltması adına sade bir kahve aldım. diğerlerinin aksine namjoon'un telaşlı bakışları hala üzerimde geziniyordu ve tekrar masaya ilerleyip sandalyeye yerleştiğimde de bakışlarını çekmemişti. tabi ya, olan bitenlere az da olsa şahit olan tek oydu.

"çocuklara bahsetmedim ama dün neden apar topar çıktın?" kulağıma fısıldar şekilde konuştuğunda ona baktım. kimsenin bilmesini istemediğimi düşünüp böyle bir incelik yapması ve hala bana telaşla bakması mimiklerimin yumuşamasına neden olmuştu; bu olayı en yakın dostumdan saklamayı düşünmüyordum, hem biraz da akıl verirdi. namjoon'un gruptaki en mantıklı fikirlerin sahibi olduğu gerçeği ve benim giderek bulamaça dönen aklım yüzünden ona anlatmak iyi bir seçenekti.

"bok gibi şeyler oldu joon, hatta boktan da beter." kahveden ufak bir yudum aldığımda taehyung ve jeongguk'un tekrar cilveleştiğini, hoseok'un da bizi tınlamadığını fark edince biraz olsa rahatlamıştım. şu an onların öğrenmesini istediğimi pek sanmıyordum. "kıvranmadan anlatsan şunu?"

"bana denk gelen kişi jimin'di. sikeyim, o gün jimin'le öpüştüm."

"ne?!" öyle bir bağırmıştı ki; etrafımızdaki birkaç masa bile bize dönmüş, çocukların tekrar yerinden hoplamasına neden olmuştu. sinirden titreyen parmaklarım şakaklarımı bulurken günün neden bu kadar kötü başladığını sorguluyordum. ve hemen ardından bizi aldırmadan jeongguk'un elini sallarak bağırması da bunu kanıtlıyordu.

"jimin hyung! buradayız!"

evet, kötü başlayan günler kötü devam ederdi, değil mi?

aniden başım ona doğru çevrildiğinde onun da bana baktığını fark etmemle gözlerimiz kesişmiş ve üzerimde dolaşan gözleriyle ben bile ne yaptığımı anlayamadan ayağa kalkmıştım. masadaki gözler tekrar üzerimde yoğunlaşınca telaşımı gizlemek istesem de başarılı olamadığımı biliyordum. muhtemelen paranoyak olduğumu falan düşünüyorlardı. jimin'in masaya gelmesini beklemeden birkaç kelime mırıldandım. "be-benim gitmem lazım. görüşürüz." ve ordan ayrılmadan önce hala aynı bakışlarıyla beni izleyen namjoon'a onunla sonra konuşacağımı fısıldayarak masadaki kahvemi almıştım. peşimden gelmesini beklemiyordum fakat büyük kantinin diğer kapısından çıkarken son bir kez masaya baktığımda oturduğum yere geçmiş fakat hala bana bakan jimin yüzünden elimdeki kahveyi dökecektim az daha.

bu çocuğun bir gün bile olmayacak kadar kısa bir süre içinde üzerimde bıraktığı tesirleri birbir fark ederken kendime ve ona küfürler savurarak iki saat sonra başlayacak dersimin sınıfına doğru ilerlemeye başladım.

-

seme yoongiciyimdir fakat şu an yoongi'yi nasıl seme yapacağımı düşünüyorumdur

BENEFITSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin