cumartesi olduğundan dolayı herhangi bir alarm sesine uyanmamış olarak, öğleye doğru uyandığımda bir süre gerçekten de hiçbir şeyi hatırlayamamıştım, zaten dün geceden yatağımda bir park jimin olmaması, olayları hatırlatmamı geciktirmiş fakat dün gece yaşanan şeyler birer birer hafızama düştüğünde yeni kalktığım için hala üzerimde olan mayışıklık aniden uçuvermişti. gergince yatağın üzerinde doğruldum, elim istemsizce dün yattığı tarafta dinlenirken düşünüyordum. benim ondan kaçtığımı düşündüren şey de neydi? onu görmemi isterken neyden bahsediyordu ki?
tanrım, kafayı yiyecektim.
içeriden bir ses gelmediği için belki de evde olmadığı düşündüm kısa bir süreliğine fakat park jimin beni son günlerde yanıltmayı epeyce seviyordu. odamın kapısı hafifçe aralandığında kapının eşiğine yaslanmış ve saçma sapan bir gülümsemeyle beni izleyen jimin'i görmüştüm. pekala, neden o şekilde gülümsüyordu bana?
"günaydın uykucu." sesinin en tatlı tonunu kullanırken gözlerimi kaçırarak onu cevapsız bıraktım. hala ondan kaçıyordum, o da hiçbir şey olmamış gibi kalkıp onunla kahvaltı etmemi beklemiyordu herhalde? çünkü bu biraz, tuhaf olurdu. fakat belki de dün gece bana söylediği şeyleri duymadığımı düşündüğü için böylesine rahattı. onun hakkında maalesef ki kesin bir yargı veremiyordum.
"kahvaltı etmeyecek misin?" cevap vermediğimi fark ettiğinde hafifçe bozulan ifadesini göz ucundan görmüştüm fakat oralı değilmişim gibi komidindeki telefonumu uzanarak almış ve tekrar eski konumuma dönerek yatağın başlığına uzanmıştım. bir yandan da telefonumla ilgilenerek onu umursamıyormuşum havası vermeye çalışıyordum. "ben biraz daha uyuyacağım, ye sen."
tamam, bu bir yalandı fakat bilmesine ne gerek vardı ki?
dediklerime bu sefer başını sallayarak kıkırdarken çekinmeden başımı kaldırıp ona baktım, şimdi de ne halt yediğini sorarcasına bakmaya çalışıyordum ama zaten ne halt yediğini ben de anlayamamıştım.
kıkırtıları, yerini sessiz iç çekişlere bıraktı tatlı sayılabilecek gülüşlerinden biriyle içeri adımlayıp sakince kapıyı kapattığında bedenimde dolaşmaya başlayan korkuyu defetmeye çalışıyordum çünkü neden korkmayaydım ki? tatlı sayılsa bile aslında tatlılığın zerresini bulundurmuyordu tebessümü, altındaki garip anlamları bulmaya çalışıyordum.
kapıyı kapatırken eğdiği başını kaldırıp bana baktı bir süre, ben de onu çatık kaşlarımla izliyordum. bir süre öyle durdu, sonra bir adım attı. bir adım ve bir adım daha. dibime girecek kadar bana yakınlaştığında da aynı ifadeyle izliyordu beni ve ben bu jimin'le belki de ilk defa karşılaşıyordum.
"ne yap-"
beklemeden eğilip dudaklarıma yapıştığında şaşkınlıktan elimdeki telefonum kucağıma düşmüştü, gözlerim sonuna kadar açılmış bir şekilde dudaklarımdaki baskısının gerçekliğini sorguluyordum ki buna müsaade etmeden bacağını diğer tarafıma atarak saniyeler içinde kucağımda yer edinmişti.
iki gün önceki öpüşmemizi bile unutamazken beni tekrar öpmesi-
siktir, park jimin beni tekrar fakat bu sefer ben olduğumu yüzde yüz bilerek öpüyordu.
aniden onu göğsünden ittirdiğimde nefessiz kaldığım için derin nefesler atmaya başlamıştım, o da bu atağı beklemediği için devrilse de hemen doğrulmuş ve aynı ifadeyle beni izlemeye başlamıştı.
"sikeyim, ne yapıyorsun?"
"seks arkadaşım ol yoongi."
ne?
bu da ne sikimdi şimdi? iki gün içinde aramızın nasıl bu kadar değişebildiğini bile kavrayamazken, şimdi ise kucağımda bana seks teklifi ediyordu. gerçekten ne bok döndüğüyle ilgili hiçbir fikrim yoktu fakat jimin üzerime tekrar gelmeye başlayınca istemsizce yatak başlığına kendimi yapıştırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENEFITS
Fanfictionmin yoongi ve park jimin, aynı evde yaşayan çocukluk arkadaşlarıydı ve bir süre sonra birbirlerinden faydalanmaya başladılar.