elimdeki anahtarı zar zor kapının deliğinden geçirirken hafifçe dönen başımla bir de düşmemesi için belinden tuttuğum jimin'in yanımda çemkirip tüm apartmanı resmen ayağa kaldırması gerilmiş sinirlerimi daha da germekten başka bir şey yapmamıştı.
"b-bırak beni! seni aptal gerizekalı!" doğru düzgün yürüyemediği için hala belinden kavrıyor olduğum jimin'i komşuların her an bize saldırma ihtimalinden kurtulmak amacıyla açtığım kapıdan içeri sokmaya çalışsam da sanki bana inat zorluk çıkarmak için elinden geleni yapıyor gibiydi. ayakkabılarımızı çıkartmadan evin ufak holüne girdiğimiz anda kapıyı kapattığım gibi arkamda dengesini kaybedip duran jimin'in öldürücü bakışlarına kalacağımı biliyordum, biraz bile olsa eğlenebileceğim bir geceyi tam anlamıyla zehir etmişti bize.
sürekli içip durmuş, bana ve hoseok'a -özellikle bana- iğneleyici laflar atmış ve kendisine asılmaya çalışan bir adamın suratına kafa attığı için mekandan kovulmamıza neden olmuştu. şimdi de enerjisinin hiçbir şekilde tükenmediğini kanıtlar gibi daha da hırçın davranıyordu ve ben onu artık anlamakta oldukça güçlük çektiğimi kavrıyordum.
"jimin, tanrı aşkına! içtiğinden beri yaptığın tek şey bana küfretmek, artık durur musun?" tıpkı onun gibi sesimi yükseltmeden edememiş, sakinleşmesi adına kollarını kavramaya kalkışsam da elleriyle ellerimi itmişti hızla. tam bir ergen gibi davranıyordu ve her şeyi çözebileceğimizi düşünürken daha da karmaşık bir hale sokmaktan çekinmiyordu bile.
"hah, sen de hak etmeseydin o zaman! göt kafalı seni!"
"neyi hak etmişim ki ben? açık açık konuşacağına anca laf edip duruyorsun!" tükenen sabrımla birlikte istemsizce üzerine doğru attığım bir iki adımla yüz ifadesinden anladığım kadarıyla dumura uğramıştı, benimle senkronize bir şekilde o da sanki kendini uzak tutmak için çaba sarf ediyormuş gibi geriye birkaç adım atmıştı ancak yakın mesafemizden dolayı sertçe yutkunduğu için oynayan adem elması gözümden kaçmamıştı.
eh, tüm gece benden nefret ettiğini dile getirse de üzerindeki etkimi gizleyemiyor oluşu dudaklarımda silik bir tebessüme sebebiyet vermişti.
"anlaman için açık açık konuşmama gerek yok min yoongi! sen büsbütün salak herifin teki olduğun için anlamıyorsun zaten!"
beni göğsümden itip yanımdan geçmeye çalıştığı sıra tanrıya şükür benden daha sarhoş olduğu için kolundan kavrayıp hemen yanımdaki duvara onu yaslamam zor olmamıştı. ani hareketimle kaçmaması için bedenimi bedenine yasladığım gibi tenimin alev almamasını engelleyememiştim. sikeyim, giydiği kıyafetlerin ardından bile sıcak tenini rahatlıkla hissedebiliyordum ve bakışlarım gözlerinden ayrılıp bir süre pembe saçlarında ve pembe dudaklarında gezindiğinde o pembeliklere neler yapabileceğim, akıl sınırlarımı zorluyordu.
"böyle kolay kolay kurtulacağını mı sandın, ha?" onun kadar bağırmamış olsam da boğazımın ağrıdığını hissettiğim için yalnızca dibine girip fısıldamakla yetinmiştim ancak titreyen kirpikleri, fısıldamamın bağırmaktan daha etkili olduğunu kanıtlıyordu.
"bıraksana be! n'apıyorsun?" bedenini hareket ettirmeye çalışıp ufak ellerini göğsüme yerleştirerek beni ittirmeye çalışsa da ellerini kavrayıp başının iki yanında duvara sabitlemem uzun sürmemişti. bir haftanın ardından onunla bu denli yakın bir temasta bulunmak, nefesini tenimde hissedebilmek beni cayır cayır yakıyordu. dolgun dudakları yalanmaktan ıpıslak olmuştu ve ben onları daha da ıslak hale getirmek için tutuşur olmuştum.
"jimin..."
göz kapaklarım tıpkı onunki gibi titrediğinde başımı ileri atıp burnumu çenesine sürtmüş, ismi dudaklarımdan bir günah misali bedenlerimiz arasında yankılanırken çakırkeyif olan beynimin giderek daha da pelteleştiğini hissedebiliyordum. jimin'le bu zamana kadar yaptığım tüm sekslerde tam anlamıyla dinç kalmayı başaran zihnim şimdiyse yalnızca ufak bir temastan ötürü eriyip gitmişti ancak eriyip giden şeyin zihnimden öte, kalbimin olduğunu da biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENEFITS
Fanfictionmin yoongi ve park jimin, aynı evde yaşayan çocukluk arkadaşlarıydı ve bir süre sonra birbirlerinden faydalanmaya başladılar.