çocukların bize gelişinin üzerinden yaklaşık bir hafta geçmişti, aynı şekilde jimin'le yaşadığımız tensel temasın da öyle.
yaklaşık bir haftadır yüzünü doğru düzgün göremiyordum bile, aynı evde yatıp kalkıyorduk ancak iki yabancı gibi davranıp bunun hakkında konuşamıyorduk bile. bir yanım bu saçmalıkları bırakıp onun kolları arasına girmemi söylüyordu ancak koca bir hafta içinde yalnızca birkaç kez gördüğüm yüz ifadesinden bunu yapamayacağımı rahatlıkla anlamıştım.
benden soğumuş gibi duruyordu.
eh, buna hak verebilirdim. sonuçta oldukça güzel biriyle sevgili olmuştu, geçen hafta banyoda ona dediğim şeylerin ihtimalini arttıyordu bu durum; bana ihtiyacı olmadığı apaçık ortadaydı. ancak anlamadığım şeyse, o gün dediklerime karşı çıkması ve ardından yüzüme bile bakmamasıydı. anlamadığım kadar canımı en yakan şey de bu olmuştu.
onsuz geçen koca bir haftada ona aslında ne denli bağlandığımı, o yokken çok acı bir şekilde fark etmiştim.
kanepede oturur vaziyette hissettiklerimi bir kez daha sorgulayıp kabullenirken zil sesi kulaklarıma iliştiğinde gelenin jimin olabileceği ihtimali kalbimin hızlanması için yeterli bir sebepti. evde olup olmamamı önemsemeden her zaman anahtarlarıyla eve girdiğini bildiğim için bir yanım kapıdakinin jimin olmadığını söylese de umut, fakirin ekmeğiydi işte.
ve ayaklanıp kapıyı açtığımda karşımda duran bedenin hoseok olduğunu görmemle birlikte hüsran dolu bir iç çekmiş ve içeri adımlamıştım.
neden geldiğini bilmediğim arkadaşım arkamdan kapıyı kapatıp peşimden geldiğinde benim gibi karşı koltuktaki yerini almıştı. kılık kıyafetine özen gösterdiği belli oluyordu ve sanki yolunun üstüymüş gibi uğramış bir hali vardı. "siz iyi misiniz ya? bir haftadır senin ve jimin'in yüzünü gören cennetlik."
dediği şeylerle istemsizce yüzümü buruşturmuştum. tam olarak nasıl hissettiğimi ben de bilmiyordum ancak bir yerlerimin acıdığını ve sanki birinin avucu içinde sıkılıyormuşum gibi hissettiğimi inkar edemezdim. bu durumda bahsettiğim avuç içi muhtemelen jimin'e ait olmalıydı.
"jimin bir haftadır sevgilisiyle takılıyor, eve uğradığı yok. ben de gördüğün gibiyim işte."
"bu durumdan pek hoşnut değilsin gibi." hoseok'un hazırcevaplığı beni bir süreliğine duraksatsa da aklımdakileri toparlamaya çalıştım. en başından beri jimin'le çok iyi anlaşan kankalar sayılmazdık ancak aramızdaki bu yakınlaşmadan ötürü ona gerçekten de alışmış, tenha evde onu arar olmuştum. artık sesi beni rahatsız etmiyordu; davranışları, bakışları, söyledikleri artık içimi eritmekten fazlasını yapıyordu ve bunları tümüyle düşündüğümde içimde dönüp dolaşan fırtınaların sebebi çok rahat bir şekilde gözüküyordu.
"bilmiyorum, inan ki bilmiyorum hoseok. sadece, jimin'in kafamı fazlasıyla kurcaladığını biliyorum ve bundan kurtulamıyorum bile."
hoseok tekli koltuktan kalkıp yanıma oturduğunda omzumu sıkan eli yanımda olduğunu kanıtlar vaziyetteydi ve bunun için ona minnettardım. jimin ile aramızdakileri sadece namjoon ve hoseok'a anlattığım için belki de onlara olan güven duygum giderek güçlenmişti ancak grubumuzda herkesin birbirine ne şekilde olursak olalım yardımcı olacağını biliyordum ve bundan dolayıdır, onlara sahip olduğum için minnettardım. "hyung, normalde dertlerini bize anlatan biri değilsin ama içten içe ne kadar hassas biri olduğunu biliyorum. anlatmak istediğin bir şey varsa, çekinme."
bir süre sessiz kaldık, bir şey diyeceğimi anlamış olmalıydı ki beni sabırla bekledi çünkü anladığını görebiliyordum, ne hissettiğimi ve ne yapmam gerektiğimi tam anlamıyla dile dökmek zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENEFITS
Fanfictionmin yoongi ve park jimin, aynı evde yaşayan çocukluk arkadaşlarıydı ve bir süre sonra birbirlerinden faydalanmaya başladılar.