"ciddiyim, bana akıl verin yoksa yakında kafayı sıyıracağım."
günün son dersi yeni bitmişti ve fakültenin ortak alanındaki koltuklarda yayılmış, son zamanlarımın tek aksiyonu olan jimin ve onunla yaşadıklarım hakkında çoğu şeyi bilen iki arkadaşımla otururken başımın çatladığını hissediyordum. üniversitede son senemdi ve benim kafa yormam gereken tek şey bölüm bitirme tezim iken aklıma takılan ve oradan çıkmayan şey ise sadece ev arkadaşımdı.
"şimdi anlattıklarını yanlış anlamadıysam durum şöyle, jimin dün bir kızla neredeyse sevişme pozisyonuna girdiği halde senin bir kızı öpmene sinirleniyor ve bu yüzden sana ağız işi veriyor, öyle mi?" namjoon anlattıklarımı özet geçerken dediği her kelimede karşımda oturan hoseok'un suratındaki ifade değişiyor, muhtemelen gülecek gibi olup ona çatmamam için kendimi sıkıyordu. bir yandan ona da hak veriyordum çünkü tam da oturup gülecek bir durumun içine düşmüştüm. kendimi yeni yetme liseliler gibi hissediyordum.
"keşke bu şekilde dile getirmeseydin, kulağa bok gibi geliyor." yüzümü buruşturarak namjoon'a baktığımda elinden bu geldiğini belirtircesine omuz silkmişti, derince oflayarak dirseklerimi dizlerime dayadım ve parmaklarımı dağılmış saçımdan geçirirken birkaç tutamı çekiştirdim baş ağrımın geçmesi umuduyla.
"asıl soru şu, jimin neden kendisi birileriyle haşır neşir olduğu halde senin bunu yapmana izin vermedi? sonuçta, birbirinizin hayatına karışmayacağınızı biliyor." hoseok dudaklarını bükerek elini çenesine dayadı ve sanki aklımdaki soru bu değilmiş gibi aynı bokun lacivertini ortaya atarken sinirden gülmüştüm. delirmek üzereydim ve bu iki asalak bana hiç de yardımcı olmuyordu.
"gerizekalı, ben de zaten bu soruya cevap bulabilmek için yanınıza geldim! aklımdaki soruyu ısıtıp ısıtıp önüme sunmanız için değil!" sesimin şiddetini umursamadan bağırdığımda etraftaki birkaç insan bize dik dik bakmaya başladığında hafifçe yerime sinmiştim, hala asosyalin teki olduğum doğruydu ve insanların bakışlarından kaçmak adına göçük koltukta iyice küçüldüğümde hoseok ufacık olduğum ile dalga geçmiş, karşılığında elimdeki kalemi kafasına yemişti.
"hyung, kusura bakma ama biz bunun cevabını nasıl verelim? gerçekten, jimin'in bu yaptığının mantıklı bir nedeni olabileceğini düşünüyor musun? herhangi bir neden geliyor mu aklına?" gerçekten deniyordum, neden böyle dengesizce davranabileceği hakkında düşünüp duruyordum fakat her zamanki gibi elimde olan koca bir boşluktu. eğer jimin'i tanımasam kıskandığını falan düşünürdüm, ancak böyle bir ihtimali zaten çoktan elemiştim.
"bana soracak olursan, git bunu ona sor hyung. sonuçta ne kaybedersin ki?" hoseok omuz silkerek konuştuğunda onlarla konuşmamın sonucunda elle tutulur bir şey kazanamadığımdan dolayı dediği şey şu an için en mantıklı karar gibi gelmişti. başımla onu onaylayıp biraz da başka şeylerden konuştuktan sonra evlere dağılmıştık.
hoseok'un dedikleriyle giderek ikna olurken tıpkı onun gibi düşünüyordum; sonuçta dediği gibi, ne kaybederdim ki?
-
aklımı kaybetmiştim. ve park jimin, aklımı kaybetmemdeki en büyük etken olabilirdi.
ben bu çocukla ne yapacağımı bilmiyordum. jimin, her zamanki benliğinden vazgeçmeyerek akıllıca oturup konuşmamız gereken bir meselede yine kaçmıştı ancak bu sefer değişen tek şey, kaçtığı yer benim kucağımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENEFITS
Fanfictionmin yoongi ve park jimin, aynı evde yaşayan çocukluk arkadaşlarıydı ve bir süre sonra birbirlerinden faydalanmaya başladılar.